30 Ocak 2018 Salı

Balkan Ülkeleri Dostluk Kültür Ekonomik İşbirliği Derneği ortaklaşa değerlendirme toplantısı yaptı


Edirne Tarih Turizm ve Kültür Derneği ile Türkiye ve Balkan Ülkeleri Dostluk Kültür Ekonomik İşbirliği Derneği ortaklaşa değerlendirme toplantısı yaptı

İki derneğin ortaklaşa yaptıkları değerlendirme toplantısında;
1.   Hıdırlık Tabyalarına ne yazık ki tur otobüsleri çıkamıyor. Bu yolun yapılması çok önemli.
2.   Kıyık Tabyalarına tur otobüsleri çıkamıyor. Ziyaretçi turistlerin tabyalara götürülmesi için nostalji treninin veya atla çekilen nostalji minibüsünün devreye sokulması veya benzeri çözümler bulunması gerekiyor.
3.   Asker Hastanesi Şehitliği’ne otobüs seferlerinin konulması ve aksatılmadan yapılmasının sağlanması gerekiyor.
4.   ETUS’un bünyesinde, Edirne Belediyesinin hizmetinde olan iki katlı turizm otobüsünün ücret karşılığı özellikle Cumartesi ve Pazar günleri seferlerinin muntazam yapılmasının sağlanması.
5.   Edirne’ye turist akımının sağlanması için ilin 4 girişine de görkemli giriş kapılarının yapılmasının sağlanması gerekiyor.
6.   Edirne yol tamiratları çok bilinçsizce yapılıyor. Edirne’nin yolları bakımsızlıktan dökülüyor. Acilen çözüm bulunarak önem verilmesi gerekiyor.
7.   Edirne Kent Müzesine gösterişli bir tabela konularak önem arz ettiğinin belirtilmesi gerekli.
8.   Senelerdir Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Festivali’ni yerel panayır havasından kurtaramadık. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ni uluslar arası hale getirerek diğer güreşlerden farklı hale getirmeliyiz.
9.   Özellikle “Köy Turizmi”ni gerçekleştirerek, köy gelenek ve göreneklerini yaşatmak için girişimlerde bulunulması gerekiyor.
10.               Halazırda köy pazarının kurulduğu yerde “İkinci El Pazarı”nın da kurulması çalışmalarının yapılması gerekiyor.
11.               Kısımpaşa (İskele) Camisinin Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmesi ile Edirne’ye önemli bir tarihi eser kazandırılmış olacaktır.
12.               Bir Balon Hangarımız var. Türk Hava Kurumu burasını havacılık turizmine kazandırmak istiyor. Dernek olarak bunun destekleyerek birlikte hareket edilmesi gerekiyor.
13.               Edirne Merkez Şükrüpaşa Mahallesinde Göletli Park yanında çamlık çevresinde bulunan tarihi Kavgaz Tabyası’nın turizme kazandırılması için çalışmalar yapılması gerekiyor.
14.               1980'li yıllarda Fransa’da kullanılan atlı minibüslerin Edirne’de de işletilmesini sağlanması.
15.               Edirne için bir hava alanı artık lüks değil ihtiyaç oldu. Hava alanı yapımının sağlanması.
16.               Edirne Kültür Sanat Ocağının faaliyete geçirilmesi önemli. Edirne Belediyesine bu konuda yapılan girişimler sonuçsuz kalmıştır.
17.               Gazi Mustafa Kemal Atatürk gündeme getirilip çalışmaları yapılan “Balkan Birliği”nin kurulması için panel yapılmasının sağlanması.
18.               Edirne’de Balkan Ülkelerine yönelik fuar alanı yapılamasının ve bunun yanında Balkan Kongre Merkezinin yapılmasının sağlanması.
19.               Kapıkule bölgesinde bulunan Kavak Adası Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan’a ait. Buraya üç ülkenin ortak yatırım yapmasının sağlanması için girişimlerde bulunulması.
20.               Balkan ülkelerinde TİKA tarafından onarılan veya bu günü kadar sağlam kalmış Osmanlı eserlerinden onarımı devam eden ve henüz onarıma başlanılmamış eserlerin 658. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri Festivali’nde fotoğraf sergisi olarak açılmasının sağlanması.
21.               Her iki derneğin yayın organı olan Balkanların Sesi Sınır Ötesi Gazetesi’ gazetesinin çıkılmaya devam edilmesi.
22.               Balkan ülkelerine yapılan kitap dağıtıma devam edilmesi.
23.               “Tunca Nehrinin Islahı” projesinin takibinin yapılması.
24.               Yeni Saray’ın yapımının gerçekleşmesi için takip ve ilginin gösterilmesi.
25.               Şehir merkezlerini dışında kalmış tarihi eserlerimizin gezilmesinin sağlanması.
26.               Dolmenleri halkın gezip görmesinin sağlanması.
Edirne ve Türkiye için önem arz eden bütün konulara dernekçe ilgi gösterilmesi yönünde yönetim kurullarımız oy birliği ile karar alındı.

Batı Trakya Türkleri 29 Ocakları andı


Batı Trakya Türkleri 29 Ocakları andı

ü Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hak arama mücadelesinde en önemli dönüm noktası olan 29 Ocak’lar Gümülcine’de anıldı.

(Gümilcine / Gündem Gazetesi – Yunanistan) Batı Trakya Türk Azınlığı’na aile ve isimlerinde ‘Türk’ kelimesi bulunan dernekler hakkında verilen kapatılma kararı ve Türk azınlığa yapılan baskı ve ayrımcılıkları protesto etmek amacıyla Türk azınlığın 1988 yılında gerçekleştirdiği direnişin ve bunun iki yıl ardından Batı Trakya’da Türkleri hedef alan saldırılarla ilgili Gümülcine’de anma etkinliği düzenlendi. 

Danışma Kurulu’nun düzenlediği anma etkinliğine bu yıl ağırlıklı olarak gençler katıldı. Anma etkinliğinde Batı Trakya genelindeki köylerden soydaşlar yer aldı. 

30 yıl önce Yargıtay (Arios Pagos) Mahkemesi’nin “Yunanistan’da Türk bulunmadığı” gerekçesiyle isimlerinde “Türk” kelimesi yer alan derneklerin kapatılmasına yönelik kararın ardından Batı Trakya Türk azınlığın gerçekleştirdiği toplu direniş, Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’nca (BTTADK) Gümülcine’de Chris and Eve Oteli’nde düzenlenen etkinlikte kutlandı. Etkinlikte, 29 Ocak 1990’da fanatik Yunan gruplarınca Gümülcine’de Türk azınlığa ve Türk dükkanlarına yönelik saldırılar da anıldı. 

Etkinliğin sunuculuğunu Danışma Kurulu Genel Sekreteri ve Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Necat Ahmet yaptı. 

ÖZKAN SAMİOĞLU’NUN FOTOĞRAFLARI VE ŞARKISI


Anma toplantısı Türkiye’de yaşayan Batı Trakyalı sanatçı Özkan Samioğlu’nun memleketinden çektiği fotoğraf ve kendi yazdığı “Güzel Batı Trakyam” şarkısıyla oluşturululan sineviyon ile başladı. 

Etkinlikte ayrıca, bu mücadelenin yanı sıra toplu direnişin ikinci yıl dönümü 29 Ocak 1990’da fanatik Yunan gruplarca Gümülcine ve İskeçe’de Türklere karşı yapılan toplu saldırılarla ilgili resim sergisi ve sinevizyon gösterisi düzenlendi. 

Etkinlikte Rodop eski bağımsız milletvekili ve 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Yürüyüşü’nün organizasyon komitesi başkanı İsmail Rodoplu’nun 30 yıl öncesini anlattığı röportajı dinletildi. 
Daha sonra ise DEB Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş ile İskeçe Müftüsü Ahmet Mete birer selamlama konuşması yaptı. 

MUSTAFA ALİ ÇAVUŞ


DEB Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş, Başta Türk Azınlığın merhum lideri Dr. Sadık Ahmet olmak üzere, 29 Ocak Milleti Direniş gününü yaratanlara teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları kaydetti: “Eğer o gün rahmetli Dr. Sadık Ahmet, İsmail Rodoplu, Mehmet Emin Aga, müftümüz İbrahim Şerif ve diğer azınlık önde gelenleri, bu yürüyüş kararını alıp, Batı Trakya Türkleri’ne yapılan haksızlıkları haykırmış olmasaydınız, bugün Batı Trakya Türklerinin vatandaşlık haklarında dahi olan ilerleme olamayacaktı. Ben tüm halkımıza bir kez daha içtenlikle teşekkür ederim. Bugün geldiğimiz noktada sorunlarımız devam ediyor. Kimlik sorunu, müftülük sorunu, eğitim sorunu, kısacası Lozan Antlaşması’ndan doğan haklarımız konusunda maalesef bir ilerleme kaydedilemiyor. Ben buradan devletimize ve iktidara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu değerli ve uysal Batı Trakya Türkleri devletine hizmetten başka hiç bir gayesi olmayan azınlığımız sadece Lozan Antlaşması’nın uygulanmasını istiyor. Ancak Yunan devleti maalesef Lozan’ı uygulamamaktadır. Bizleri bırakın ikinci sınıf vatandaş, üçüncü sınıf vatandaş olarak yaşatmaya çalışmaktadır.” 

AHMET METE

İskeçe Müftüsü Ahmet Mete de konuşmasında 29 Ocak Milli Direniş Günü ruhunun uzun yıllar devam etmesi gerektiğini, bu ruhu yaşarken geçmişten ibret alınması ve bugünlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini dile getirdi. O yıllarda çok acı olayların yaşandığını anımsatan müftü Mete, yaşanan bu olayların gençlere iyi bir şekilde anlatılması gerektiğini ifade etti.

29 Ocak olayları sırasında kendisinin öğrenci olduğunu kaydeden Mete, aradan 30 yıl geçmiş olmasına rağmen bu ruhu yaşatmak için ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını söyledi. Azınlık sorunlarının hala devam ettiğini belirten Mete, “Bizlerin birlik ve beraberlikten başka bir amacımız yok. Bu davada birlik ve beraberlik içinde olduğumuz zaman başarılı olabiliriz” dedi. 

Devamında ise 29 Ocaklarla ilgili olarak o dönemi yaşayanlardan eğitimci – yazar Tevfik Hüseyinoğlu, İskeçeli vaiz Sedat Karadayı ve Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif konuştu. 

TEVFİK HÜSEYİNOĞLU

Tevfik Hüseyinoğlu söz alarak,1988 yılındaki 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü’ne kadar olan süreci ve 29 Ocak direnişinin sebeplerini anlattı. 1974 yılında askeri Cunta yönetiminin yıkılmasıyla ülkeye demokrasinin yeniden geldiğini anlatan Hüseyinoğlu, demokrasinin azınlık için gelmediğini söyledi. Tevfik Hüseyinoğlu, azınlık insanının demokrasiden faydalanmayı beklerken, azınlığa karşı haksız uygulamaların baş gösterdiğini dile getirdi. Hüseyinoğlu, taşınmaz mal edinme hakkı, inşaat yapma, araç satın alma, ehliyet çıkarma gibi konularda uygulanan kısıtlamaların yanısıra tarlaların kamulaştırılması, evlere telefon hattı alma yasağı gibi uygulamaların azınlık insanını hedef aldığını hatırlattı. Tevfik Hüseyinoğlu, bu gibi nedenlerden dolayı azınlık insanının çok zor günler yaşadığını ve bu sorunlar yumağının sonucunda 29 Ocak olaylarının yaşandığına dikkat çekti. 

SEDAT KARADAYI
İskeçeli din görevlisi Sedat Karadayı da sözkonusu olaylara bizzat tanıklık ettiğini ve o dönemde azınlığın karar alma mekanizmaalarında aktif görev aldığını hatırlatarak 29 Ocak 1988 ve 29 Ocak 1990’da yaşanan olayları anlattı. O yıllarda azınlık insanın bir çok acı olaylar yaşadığını anlatan Karadayı, “29 Ocak 1990’da meydana gelen Vandalizm olayları bize, 29 Ocak 1988’de toplum olarak gösterdiğimiz birlik beraberlik içerisindeki milli dayanışmamızda ne kadar haklı olduğumuzu ispat etmiştir. Bizler, anayasal hakkımız olan yürüyüşümüzü yaparak, haksızlıkları dile getirerek bütün dünyaya duyurduk. Bundan rahatsız olanlar ise gerçek yüzlerini 29 Ocak 1990’da göstermiştir” diye konuştu. 

Son olarak gençlere seslenen Sedat Karadayı sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu iki tarihi çok iyi bilmemiz lazım. Her iki Ocak’ta da bizleri her daima kenetleyecek ve azınlık olarak ayakta tutacak çok manalı mesajlar vardır. Bunları bilmemiz, kayıt altında tutmamız ve mutlaka gelecek nesillerimize aktarmamız lazımdır. Bugün itibariyle bir Yunanistan ve Avrupa Birliği vatandaşı olarak belki vatandaşlık haklarımızda bir ilerleme kaydedilmiş olsa bile, unutmayalım bu ilerlemeler 30 yıl önce yapılan bu mücadelenin sonucudur.” 

İBRAHİM ŞERİF: DİRENİŞTEN SONRA YUMUŞADILAR

Etkinliğin konuşmacılarından Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı İbrahim Şerif, burada yaptığı konuşmada, “29 Ocak direnişinin, Türk azınlığın yasal hak arama mücadelesindeki kararlılığının güçlü bir ifadesi olduğunu ve Atina’ya güçlü bir mesaj oluşturduğunu” belirterek, direnişten sonraki dönemde azınlığa uygulanan politikalarda belirli bir yumuşama yaşandığını belirtti. 
Batı Trakya’da 1988 öncesinde Atina hükümetlerince Türk azınlığa karşı ağır baskı ve ayrımlar uygulandığını anlatan Şerif, şunları söyledi: 


“1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonraki dönemde Batı Trakya’da adeta bir getto dönemi başlatıldı. Bugün, gençlerimizin akıllarının almayacağı şekilde zor günler geçirdik. Azınlık mensuplarına inşaat izni verilmiyordu. Damdaki akan kiremitleri bile aktarmaya izin yoktu. Polis, Türk esnafa ve köylülerimize sudan bahanelerle keyfi ve haksız cezalar veriyordu.” 

Şerif, Türk azınlığın bu baskılara karşı 29 Ocak 1988’de toplu bir direniş gösterdiğini anlatarak, direnişin Atina hükümetine güçlü bir mesaj oluşturduğunu kaydetti. 

Bu mücadelenin ardından Atina’nın politikalarının değiştiğine dikkati çeken Şerif, “Vatandaşlık haklarını iade etmek mecburiyetinde kaldılar” diye konuştu. 


AZINLIK HAKLARI İADE EDİLMEDİ 

Şerif, Türk Azınlıkla ilgili vatandaşlık haklarında belirli bir iyileşme olmasına rağmen, anlaşmalarla belirlenmiş ancak yıllar öncesinde gasp edilen Azınlık Hakları’nın ise hala iade edilmediğini söyledi. 

Batı Trakya’da çeşitli bahanelerle bazı azınlık okullarının kapatıldığını ve müftülerin yetkilerinin kısıtlanmak istendiğini vurgulayan Şerif, “Vatandaşlık haklarını verdiler ancak, bundan sonraki dönemde Lozan’da bizlere tanınan haklar sürekli elimizden alındı. Alınmaya da devam ediyor. Bu nedenle birlik ve beraberlik halinde mücadeleye devam etmek zorundayız” çağrısında bulundu. 

AZINLIK KURUMLARINDAN 29 OCAK AÇIKLAMALARI 

Batı Trakya’daki Türk kuruluşlarınca 29 Ocaklar nedeniyle yayımlanan bildirilerde ise Batı Trakya’da azınlık karşıtı politikaların halen sürdüğü, temel İnsan Hakları ihlal edildiği belirtildi. 
Avrupa ülkelerinin ise buna karşı sessiz ve tepkisiz kaldığı belirtilen bildiride, bu durumun Batı Trakya Türk toplumunca insanlık ve barış adına endişe ile karşılandığı vurgulandı. 


YÜZLERCE İŞYERİ YAĞMALANMIŞTI 

Batı Trakya’da isimlerinde Türk kelimesi bulunan derneklerin Yunanistan’da Türk bulunmadığı gerekçesiyle mahkeme kararıyla kapatılmak istenmesi üzerine Türk azınlık, Gümülcine’de 29 Ocak 1988’de toplu direniş olarak adlandırılan büyük bir yürüyüş gerçekleştirmişti. 

Bu tepkilerin ikinci yıl dönümü olan 29 Ocak 1990’da ise fanatik Yunan gruplarca Gümülcine ve İskeçe’de Türklere karşı toplu saldırılar düzenlenmişti. 
Yunan polisinin müsamahasıyla iki gün süren saldırılarda, Türklere ait 500’ün üzerinde dükkan ve iş yeri tahrip edilerek yağmalanmış, aralarında merhum İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga ile dönemin bağımsız milletvekili Ahmet Faikoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda Türk darbedilmişti. 


28 Ocak 2018 Pazar

TÜRK KAVMİNİN ÜLKÜSÜ “KIZILELMA” TÜM CİHANDIR

TÜRK KAVMİNİN ÜLKÜSÜ “KIZILELMA” TÜM CİHANDIR
Türkler özellikle Oğuz Türkleri arasında cihan hâkimiyetinin sembolü olarak ifadesini bulmuş bir mefhum veya mefkûredir. Kızılelma Türklerin yaşadıkları bölgeye göre batı yönünde ulaşılması gereken bazen bir belde bazen de bir ülkedeki taht veya mabet üzerinde parıldayan veya cihan hâkimiyetini temsil eden som altından yapılmış kızıl renkli “Altın” bir yuvarlak yahut top olarak tahayyül edilmektedir.
Bu “Altın top bazen zaferin işareti bazen hâkimiyetin sembolü bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade olunmuştur.” Türklerde çok eski inanç ve töreye dayanan Kızılelma Türkistan sahasından Hazar denizinin doğusundan gelen Oğuzların Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetin ifadesi olarak bulunan altıntop (Kızılelma'yı) ele geçirmeyi ülkü edinmişler.
Buradan İran'da hüküm süren Türk boylarına oradan da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı Türk devletinin Macaristan'da bulunan Kızılelma'yı bulup ele geçirmelerinden sonra fethetmek istedikleri yerlerde bir Kızılelma'nın varlığına inandığı ve bu uğurda mücadele ettiği görülmektedir. Türkler inandıkları Tek Tanrı'nın dünya hâkimiyetini kendilerine ihsan ettiğine iman etmişlerdi. Bunu Bilge Kağan'ın “Tanrı irade ettiği için tahta oturdum dört yandaki milletleri nizama soktum” sözlerinden de anlamaktayız. Yine Bilge Kağan'ın ağzından Türk imanı şöyle ifade edilmekteydi Türk Tanrısı milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan'ı ve anam İl Bilge Hatun'u gökten tutup yükseltmiştir.
Oğuz Kağan'ın doğumundan itibaren ilâhî bir nurla beslendiği tarihî ve efsanevî kaynaklarda yer almaktadır. Oğuz Kağan'ın Tanrı tarafından ilâhî kudretle teçhiz edilmesinin yanında yardımcısı ve rehberi de aynı kaynaktan beslenmiştir. Gökten indirilmiş Gök-Börü (Bozkurt) Oğuz'un seferleri sırasında ona kılavuzluk yapar. Oğuz Destanı'nda geçen şu mısralar bunu en güzel şekilde izah etmektedir
Ben sizlere oldum kağan
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran
Turdı Han'ın 598 yılında Bizans İmparatoru Maurikianur'a gönderdiği mektupta geçen Dünyada yedi iklimin efendisi ve yedi ırkın kağanı ibaresi ile Tuna Bulgarlarının hanı Melemir Han'ın kendisi ve şahsında ifadesini bulan Türkler için kullandığı “Tanrı tarafından gönderilmiş Tanrı'ya benzer Melemir Han…” ifadesi Türk milletinin İslâmiyet'ten önceki dönemde Tanrı tarafından kutlu kılınmış olduğu inancını göstermektedir. Bu ve buna benzer çeşitli inançlar Türklerin İslâmiyet'i kabul etmelerinden sonra da devam etmiştir. Kendilerini Tanrı tarafından dünya nizamını sağlamak için gönderildiklerine inanmışlardır. Zira Türk insanının mücadeleci ruhu ve cihan hâkimiyeti ülküsü İslâmî inanışa da uygundu. İslamiyet'ten önce kahramanlara verilen Alp'lik unvanı İslâmiyet'ten sonraki dönemlerde alp-eren şeklini alıyor böyle hayat buluyordu. “Benim Türk adını verdiğim ve şarkta yerleştirdiğim bir ordum vardır.
Bir kavme gazaplandığım zaman onları o kavmin üzerine saldırtırım mealindeki hadis-i kutsi İslâm dünyasında Türkler hakkında söylenen rivayet ve kehanetlere örnektir. Hz. Muhammed’in “Horasan'da Arap olmayan güzel yüzlü hâkim bir insan zuhur edecek onun adı da benimki gibi Muhammed olacak ve Büveyhilerin baskısına son verecektir. Horsan'dan Büyük Dervazat'a kadar fetihler yapacak. Irak İran ve Mekke hutbelerinde adı okunacaktır ” mealindeki hadis ile Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız mealindeki hadisler bütün İslâm dünyasında dilden dile yayılmaktaydı.
Türkler gerek İslâmiyet'ten önceki Gök Tanrı inancı zamanında gerek İslâmî dönemde kendilerinin Tanrı tarafından dünyaya hükmetme ve adaleti sağlamak için yaratıldıklarına ve hayat felsefesinin bu düşünce ile şekillenmesi gereğine inanmışlardır. Eski dönemlerden itibaren dünya nizamını sağlamak üzere mücadele eden Türk milleti İslâmiyet’i kabul ederek maddî ve manevî yönden bir yükselişe erişmişlerdir.
İdeallerini kendilerinin dünya nizamını sağlama ülkülerini bu iman kaynağından beslemişlerdir. Bu kaynak Kızılelma'nın manevi yönünü teşkil eder. Tarih ilminin tespit ettiği ve kendine mahsus ileri bir kültür örneği olan Bozkır kültürü M.Ö. l500-l700 yılları arsında teşekkül eden ve yaşayan örnek bir kültür olarak bilinmektedir. Atın ehlileştirilmesi ve demirin ileri bir teknikle işlenmesi bu kültürün önemli özelliğidir. Mücadeleci bir yapıya sahip olan Türk milleti bunun gereği olarak ihtiyaçları ölçüsünde seyyar evler hastaneler ve eğitim kurumları yapıyorlardı.
Bu hâl onların kolay hareket etmelerine mekân değiştirmelerine imkân sağlıyordu. Bunun yanında medeniyetin ölçüsü sayılan giyinme en pratik ve en kullanışlı seviyededir. Madde ile ruh mazi ile hâl ve muhafazakârlık ile inkılâpçılık Türk insanının yapısında öyle kaynaşmıştır ki bu kaynaşmanın eseri siyasî içtimaî ve hukukî nizam Türk devletlerinin ihtişamında belirerek yüzyıllarca yaşamış ve milletin yaşamasını sağlamıştır.
Bu birleşme Türk milletinin sosyal yapısı ile yakından ilgilidir. Sosyal yapının çekirdeği olan ailenin sağlam olması bunun uruğ boy budun şeklinde teşkilâtlanması buradan devletin doğmasına ve devlet kanalıyla bir milletin ideallerini gerçekleştirmesi sonucunu getirmektedir. Aile uruğ boy ve il (Devlet)in sağlam teşkilâtlanması bir yandan millî ideallerin ve mefkûrelerin birliğini sağlıyor bir yandan da Türk ruhundaki dinamizm ve hürriyet fikrinden olsa gerek büyük devletlerin kurulması yanında parçalanmayı da beraberinde getiriyordu.
Bu tarz katı devletçilik şekli âdeta kendi arasında bir yarışa zemin hazırlıyor Türkün Kızılelma'ya gitmesini daha da dinamik kılıyordu. Türk milletinin sosyal yapısı sosyal yapıyı ayakta tutan maddî ve manevî dinamikler onların Kızılelmaya yol almalarını gerektirmekteydi. Binlerce yıldan beri milletin şuuraltına yerleşen bu duygu tarihî dönemler itibariyle yeniden zuhur ediyor yeniden millete hayat veriyordu. Onların hayata sıkı sıkıya bağlanmalarını ve kendi dinamiklerini korumalarını sağlıyordu. Oğuz Han'dan Alparslan Türkeş'e kadar Kızılelma ülküsü Türk milletinin var olma ve idare etme idealinin en üst seviyede olmasına işaret sayılır. Oğuz Kağan hâkimiyetin sembolü olarak altın evini kurar altın evin kurulmasından sonra sefere çıkar.
Bunlardan ilki Hint seferidir. Hint ve Çin ülkelerini topraklarına katan Oğuz Han'ın elde etmek istediği Pekin Kızılelması'dır. Tarihçiler Çin'in (Pekin) Kızılelma olarak telâkki edildiği konusunda ittifak etmişlerdir. Karanlıklar ülkesi Çin ve Hint ile bütün Orta Doğu ve Kafkasları birleştiren ve burada hâkimiyet tesis eden Oğuz'dan sonra Hunlar tarih sahnesine çıkarlar. Batılıların Tanrının Kılıcı diye isimlendirdiği Atilla'nın hedefi batıdır. Ares Kılıcı olarak isimlendirilen dünya hâkimiyetinin vasıtası olan kılıç Atilla'nın Kızılelma olarak batıyı seçmesine vesile olmuştur. Abdalan-ı Rum alp eren Şeyh Edebali ve onun damatları Osman Gazi ile Tursun Fakı…Oğuz'un Anadolu'daki Korkut Atasıdır. Osman Gazi'ye Selçuklunun bittiğini belirtir ve “Ona sultanlık veren Tanrı bana hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben kendi sancağımı götürüp uğraştım. Eğer o ben Al-i Selçukum derse ben de Gök Alp (Oğuz Han) oğluyum” dedirtir. Osmanlı Türk Devleti bu düşünceler üzerine kurulduktan sonra Kızılelma denilen büyük idealde açılım kazanır.
Osmanlının ilk Kızılelması Anadolu'da beylikler dönemine son verip Türk birliğini sağlamak olmuştur. Bunun için çeşitli mücadelelere girişen Osmanlılar kardeş katline kadar varan büyük fedakârlıklar göstermekten çekinmezler. Gerek iç mücadeleler gerek Moğol istilâsı bir yandan sıkıntıları getirirken bir yandan da büyük ideallerin gerçekleşmesi için dinamik bir güç oluşturur. Sadece Türk milleti için değil dünyadaki bütün milletler için kavşak noktası olarak bilinen ve kendine mahsus özellikleri haiz olan İstanbul Osmanlının büyük Kızılelması olarak görülür. Hakkında çeşitli rivayetlerin dilden dile dolaştığı İstanbul Fatih Sultan Mehmet'in dâhiyane idare ve olağanüstü iradesiyle Türklerin hâkimiyetine girer.
Hz. Muhammed’in İstanbul muhakkak fetih olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onun askerlerine ne güzel askerlerdir” hadisi ile müjdelenen ideal hayata geçirilir. İstanbul'un fethine kadar anlatılan ancak İstanbul'un fethi ile olgunlaşan Kızılelma Türk'ün dünyaya hâkim olma duygusunun bir ifadesi olarak hayata geçmiştir. Evliya Çelebi Hz. Muhammed’in doğumunda ateş - gedelerin sönmesi ve Tak-ı Kisra'nın sükûtu gibi harikulâde hadiseleri anlatırken Ayasofya kubbesiyle birlikte İstanbul Kızılelma'sının düştüğünü zikretmektedir.
İstanbul'un fethinden sonra Türk milleti için Kızılelma Roma'ya St. Pierre’nin kubbesine taşınır. Burası Katolik dünyasının kalbidir. Türklerin hedefi artık Roma'dır. Zira Fatih döneminde yapılan Ortanto (İtalya) seferinin sebebi de budur. Roma Kızılelma'sının düşürülmesidir. Atilla'dan sonra Roma'yı düşürmek Osmanlı Türklerinin büyük hedefleri arasındadır. Bir efsane Kızılelma’nın Roma'ya taşındığını anlatır ve Türk'ü Roma'ya koşturur. Efsaneye göre Kızılelma Dağıstan'dan I. Anuşirvan tarafından İran hazinesine konulmuş oradan da Roma'ya kaçırılmıştır. Bu anlatım tarihî kaynaklarda yer almaktadır. Bundan başka çeşitli mektup örnekleri elden ele dolaşarak Türkleri Kızılelma'ya (Roma) davet eder. Bir başka Kızılelma ise Macaristan’dır. Kızılelma tarihimizde Türk birliği olarak da telâkki edilmiştir. Azerbaycan sahasından Ahunzade Mirza Fetih Ali Bey'in yaktığı dilde Türkçülük meş'alesi İstanbul'dan eğitim sahasında Süleyman Paşa tarafından yakılmaya devam edilmiştir.
Buharalı Şeyh Süleyman Efendi'nin İstanbul'a taşıdığı Türk birliği fikri Ahmet Mithat Efendi Ahmet Cevdet Paşa Şemseddin Sami Necip Asım Bey ve Veled Çelebi tarafından yaşatılmaya başlanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonunda l898 yılında Türk-Yunan savaşının olması Türkiye'de Türkçülük fikrinin daha sür'atli kabul görmesini sağlamıştır. Dönemin aydınları bir yandan Selanik'te Genç Kalemler hareketini başlatırken bir yandan da İstanbul'da Türk Derneğini kuruyorlardı. 1908 yılında kurulan bu derneği aynı gayeleri takip eden Türk Yurdu izliyordu(1911). Türk milletinin tarihini dilini edebiyatını etnolojisini sosyal ve siyasî problemlerini araştırmak ve halletmek gayesini güden bu derneğin faaliyetleri kesintisiz olarak l933 yılına kadar devam edecektir.
Emrullah Efendi Bursalı Tahir Ziya Gökalp Tunalı Hilmi Ağaoğlu Hikmet gibi şahsiyetlerin omuzlarında gelişen Türkçülük cereyanı 1900′lü yılların başından itibaren yanına siyasî ve askerî kesimlerden de destek almak suretiyle olgunluk kazandı. Ziya Gökalp'in fikri birikimi Türkçü düşüncenin merkezinde yer almasını sağladı. 1920 yılında kurulan Türkiye Devleti bu fikri birikimin ürünü olarak tarihteki yerini aldı. Kızılelma'nın Turan olarak şekillendiği bu dönemin en büyük ve ilk safhası olan Türkiye Devleti kuruldu. Zira Turancılık üç aşamalı bir fikir sistemi olarak ortaya atılmıştır. Bunlar sırasıyla Türkiyecilik Oğuzculuk (Türkmencilik) ve Turan (Türk Birliği) dır. Turan Devleti fikrinin savunucularından biri olan Ömer Seyfettin devletin yönetim şekli olarak İlhanlığı teklif eder.
Aynı fikrin sonraki temsilcilerinden biri olan Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Devleti olarak isimlendirilir. 1920′de tamamen Türk millî düşüncesi üzerine kurulan yeni Türkiye Devleti İkinci Dünya Savaşı'na kadar bu temel felsefe üzerinde hayatiyet bulur. 1940′lı yıllarda iyici filizlenen bu düşünce döneminde birçok şahsiyetin yetişmesine ve fikrin yayılmasına vesile olur. Kızılelma'nın Türk milletinin manevî besini olduğunu söyleyerek bunu Turan fikri ile kuvvetlendiren Nihal Atsız ve 1960′lı yıllardan itibaren Kızılelma Turan fikrini Türk politik çevrelerine taşıyan ve doktiriner bir çehresi olan Alparslan Türkeş. Millî devlet-güçlü iktidar sloganıyla kitlelere aktarılan düşüncenin ilk safhası güçlü bir Türkiye Devleti idealidir. Tamamen inkılâpçı bir ruha sahip olan siyasî görüş Dokuz Işık doktrini ile güçlü ve bulunduğu konumda çevresinin güç odağı olan Türkiye Devleti'ni gerçekleştirmek gayretindedir.
Nitekim yüzyılımızın son çeyreğinde dünyada olan gelişmeler bu fikrî ve siyasî görüşün haklılığını ispat etmektedir. Millî ülkü olan Kızılelma Türk birliğinin yani Turan'ın tesisidir. Bunun birinci dönemi bağımsızlık ikinci dönemi birlik üçüncü dönemi ise fetihler dönemidir. Buradan hareketle denilebilir ki tarihî dönemlerden itibaren tecrübelerle sabit olan Türk birliği fikri günümüzde yeniden hayat bulmuştur. Özellikle yetmiş yılı aşkın bir süredir Rus egemenliğinde yaşayan Türk gruplarının bağımsız devletler olarak dünya devletleri içinde yer almaları başka Türk gruplarının şimdilik federasyon yapısı içinde yarı bağımsız olmaları ile başta Türkiye ile olmak üzere Türk devlet ve toplulukları arasında başlayan iş birliği Türk'ün Kızılelması olan Turan'a giden bir yol olarak görülmektedir.
Ulaşılması gereken hedef mefkûre olarak anılan Kızılelma zaman zaman coğrafî yerlere isim olarak verilmiştir. Bu yer veya varılması gerekli coğrafyalar Macaristan İstanbul Roma Engirüs Viyana gibi beldeler olmuştur. Ancak sadece coğrafî yer ulaşılması fethedilmesi gerekli belde olmaktan çok Kızılelma Türk milletinin hedefi olarak zihinlerde yer etmiştir. Zaman zaman bir devlet olma ideali olan Kızılelma çoğu kez Türk birliği idealinin ismi olmuştur. Bugün de Türk milletinin birleşme ideali Turan Devlet fikri olarak yaşamaktadır.

TÜRK KAVMİNİN ÜLKÜSÜ “KIZILELMA” TÜM CİHANDIR

21 Ocak 2018 Pazar

Hakkı Keskin: “ Edirne’de ki her sorunun çözümü var”

Hakkı Keskin: “ Edirne’de ki her sorunun çözümü var”

  • Hakkı Keskin, Edirne’de mütevazı kişiliği ile tanınıyor. Londra Asfaltı üzerinde ki baba yadigârı Işık Otel’in sahibi. Turizm sektörünün yanı sıra nakliyecilik ve çiftçilikle de uğraşıyor. Başarı kavramı yoktan var etmek olarak algılanmamalı. Olanı büyüterek devam ettirmek de aynı kavramın parçasıdır. Kendisini otelinde ziyaret ediyoruz. Edirne’nin sorunları ve çözüm önerileri ile görüşleri hakkında röportaj yapmak istediğimizi söylediğimizde, “Edirne’nin sorunu saymakla bitmez. Tabi ki her sorunun çözümü de var. Yeter ki güç birliği oluşturalım. Şu anda otelde olduğumuza göre turizm sorunlarını konuşalım. Zirai sorunları konuşmak istiyorsanız benimle tarlaya geleceksiniz, nakliye sorunlarını konuşmak istiyorsanız benimle tır kamyonuna binip Kars’a yolculuk yapacaksınız. Bir sorunu yaşamadan hissedemezsiniz çözüm de üretemezsiniz.” diyor.  


ü  Edirne Turizm gelişmesi için altyapıda çözümlenmesi gereken öncelikli sorunlar nelerdir?
Hakkı Keskin: Edirne’miz gerek konumu gerekse de tarihsel ve kültürel geçmişi ile turizmin gelişebilmesi açısından çok önemli bir yere sahip. Sınır kenti olan Edirne’mizin en önemli altyapı sorunu ise ulaşım. Hızlı trenin en kısa sürede hayata geçirilmesi ve hava yolu ulaşımı için de havalimanı inşa edilip kullanıma açılmasıyla, yerli ve yabancı turistlerin yolculuk sürelerini kısaltan bu seçenekler ile Edirne cazip hale gelecek, il merkezinin turizmi canlanacaktır.
ü  Edirne Turizm gelişmesi için üstyapıda çözümlenmesi gereken öncelikli sorunlar nelerdir?
Hakkı Keskin: Gerek inanç turizmi gerek kültürel turizm gerek doğa turizmi yönünden oldukça geniş bir potansiyele sahip, fakat tesisler yetersiz. Konaklama, yeme-içme tesisleri, sosyal tesisler sayıca yeterli olsa da nitelik yönünden yetersiz. İşletmelere destek ve hibe programları ile tesisler modernize edilmeli. Ayrıca tanımlanmış gezi rotaları oluşturulmalı. Rehberlik hizmetleri için daha fazla sayıda yerel rehber yetiştirilmesi için gayret gösterilmelidir.
ü  Edirne Turizminin gelişmesinde engel olarak gördüğünüz çevre sorunları nelerdir?
Hakkı Keskin: Edirne’mizde hava kirliliği çevre sorunlarının başında gelmektedir. Rakımı ve coğrafik özelliklerinden dolayı hava sirkülasyonu az olan şehrimizde; katı yakıt kullanımı devam eden konutların yarattığı kirlilik ve şehrin sanayi tesislerine yaklaşmasından dolayı sanayi tesislerinin yarattığı kirlilik özellikle kış aylarında şehirde nefes almayı zorlaştırmaktadır.
ü  Edirne Turizminin gelişmesi için hangi alanlarda eğitim faaliyetlerinin yapılması gerekmektedir?
Hakkı Keskin: Orta ölçekli bir turizm işletmecisi olarak söylebilirim ki turizm alanında eğitimli personel bulmak oldukça zor. Dil (Yunanca, Bulgarca, İngilizce vb.) , rehberlik-tanıtım, turizm alanında önlisans programları açılabileceği gibi nitelikli personel oluşturacak sertifika programlarını içeren eğitimler oluşturulabilir. Ayrıca Edirne’mize özgü sanat eğitimlerine de ağırlık verilmelidir.(ağaç işlemeciliği, süpürgecilik, misk sabunculuğu vb.)
ü  Edirne’nin marka değeri nasıl korunmalı, marka değerini arttırmak için neler yapılmalı?
Hakkı Keskin: Şehrimiz bakıldığında doğal, tarihi ve kültürel zenginlikler bakımından büyük potansiyele sahip olduğumuz aşikârdır. Yeterli tanıtım ve pazarlama stratejileri kurarak güçlü finansal destekler ile şehrimizin marka değeri arttırılabilir. Özellikle Kırkpınar Yağlı Güreşleri gibi geleneksel bir fuarımızı tanıtımını iyi yapıp fuarın niteliği ve süresi arttırılmalı.
ü  Edirne genelinde geliştirilebilecek turizm çeşitlerini öncelik durumuna göre sıralayınız.
Hakkı Keskin: Kültür Turizmi- Doğa Turizmi- Yeme İçme (Gurme) Turizmi, Kırsal Turizm, Fuar Kongre Turizmi.
ü  Edirne’de kırsal turizmin geliştirilmesi için öncelik verilmesi gereken üç yeri gerekçeleriyle belirtiniz.
Hakkı Keskin: Karaağaç, (Merkezi Konum, Doğal güzelliklere yakınlık) Kapıkule Yolu civarı, (Verimli Toprak, Merkezi Konum, Sınır Kapısına Yakınlık) Süloğlu Barajı yakınları, (Doğal Güzellikler, Suya Yakınlık)
ü  Edirne’de Deniz, Kum, Güneş, Karavan, Kamp ve Doğa Turizmi nasıl geliştirilir?
Hakkı Keskin: Meriç ve Tunca Nehirleri, Karaağaç, Sarayiçi ile doğa turizmi açısından oldukça elverişli bir coğrafyada yer almaktayız. Nehirlerin taşkın tehlikesi önlenerek aktif olarak kullanılması, sürdürebilir eko-turizme katkı sağlayacak yeme-içme sosyal tesisler kurularak etkinlik alanları arttırılması gerekmektedir. Karaağaç örnek vermek gerekirse bir Ağva gibi cazibe merkezi haline gelebilir. Bununla birlikte aynı zamanda Doğa Korunmalı, çevre kirliliği önlenmeli, doğa turizmi çekici hale getirecek tanıtımlar yapılmalı, Kampçılık olanakları geliştirilmeli, yol üzerinde turistlere yardımcı olacak hizmetler sağlanmalı,  Tarımsal kırsal ürünlere yönelik festivaller düzenlenmeli (bağbozumu vb.) Karavan Parkları oluşturulmalı.
ü  Kumsalları ile ünlü Saroz Körfezinin plaj işletmeciliğinin sorunları / çözümleri nelerdir?
Hakkı Keskin: Bilinen koyların çok kalabalık olmasının yanı sıra yeterli tesisin bulunmaması. Bilinmeyen koyların ise ıssız, sessiz ve yatırımsız kalması.
ü  Edirne’de turizm yatırımlarının artması nasıl sağlanır?
Hakkı Keskin: Yatırımcılara devlet tarafından maddi ve manevi destek ile yatırımcılar teşvik edilerek Edirnede turizm yatırımları artabilir. Marka Kent Edirne Turizm Bölgesi ilan edilmelidir.
ü  Çevre yolu vasıtasıyla Edirneden transit geçen ve sınır kapılarından giriş - çıkış yapanların şehir içine yönlendirilmesi nasıl sağlanır?
Hakkı Keskin: Öncelikle Edirne’nin 4 girişine “Girbenili Kent Kapıları yapılmalı Şehir girişi köy konseptinden çıkarılmalı. Edirne’nin tanıtımını iyi yapıp turistlerde istek ve merak uyandırmalı. Edirne aktif ve değişken bir şehir haline geldiğinde bir gelen bir daha gelmek isteyecektir. Aynı zamanda turistleri çekebilecek bir diğer etken ise alışveriş ve ticarettir. Alışveriş ağları canlı tutularak hem ekonomi hem de turizm canlanabilir.
ü  Edirne’de konaklamalı turizm nasıl geliştirilir?
Hakkı Keskin: Yurtiçi ve yurtdışı entegre turlar düzenlenmeli. Dizi, film, programlar ile Edirnenin tanıtımı yapılarak Edirne hakkında merak ilgi uyandırılmalı.
ü  Turizmin gelişimi için yerel yönetim, kamu kurumları, esnaf kuruluşları ve STKlardan beklentilerinizi ayrı ayrı anlatırmısınız.
Hakkı Keskin: Yatırımcı olarak turizme katkı sağlanmak istenildiğinde ne yazık ki bürokrasiler süreci uzatmakta ve zorlaştırmaktadır. Turizm yatırımları için destek programları ve bürokrasi işlemlerinde azalma turizme yatırımlarının artışını sağlayacağının kanaatindeyim.
ü  Edirne’de turizm gelişmesinde Trakya Kalkınma Ajansından beklentileriniz nelerdir?
Hakkı Keskin: Konaklama tesislerinin daha nitelikli bir hale gelmesi için hazırladığımız Modernizasyon Projeleri onaylanmadığından otellerimizde yeterli gelişim gösterilememekte. Proje onayı daha esnek hale getirilebilir. Destek- Hibe programları oluşturularak girişimcilik hakkında eğitimler arttırılmalı.
ü  Edirne’de turizm sektöründe faaliyette bulunan işletme, acente, tesis vb. İşletmeler turizm gelişmesi için neler yapmalıdır?
Hakkı Keskin: Tesislerin fiziki şartları işletmeciler tarafından iyileştirilmeli. İşletmeciler turizm konusunda bilinçlendirilmeli.
ü  Edirne’ye özgü hangi değerler turizme yönelik hediyelik eşya ürünü haline getirilebilir?
Mis sabun ve süpürgeden hediyelik eşya ürünü olarak Pazar ve mağazalarda yer almakta. Bunlarla birlikle ahşap işlemeciliği yapılmış ürünler yeni bir hediyelik eşya ürünü olarak sunulabilir.
ü  Tarihi Camilerimizin turizm amaçlı kullanımda hangi tedbirler geliştirilmeli?
Hakkı Keskin: Camilerimizin mimari özüne ve özgünlüğüne uygun olarak bakımının ve onarımının yapılması, işlevine uygun olarak kullanılması.
ü  Selimiye Cami’nin Yönetim Planı nasıl olmalıdır?
Hakkı Keskin: Dünya Mirası Alanları başlıca turistik çekiciliklerindendir ve bu alanlar son yıllarda artan bir ziyaretle karşı karşıyadır. Selimiye de UNESCO Dünya Mirasları listesindedir. Hafta içi, Hafta sonu özellikle Ramazan Ayı, Bayramlarda ziyaretçi sayısı artmaktadır. Ziyaretçilerin Camide ibadet ve gözlem yapmasının dışında ziyaretçilere -bilgilendirme ve tanıtım ofisi kurularak- Mimar Sinan, Edirne ve kent tarihi açısından bilgilendirme yapılmalı. Selimiye Külliyesi, Eski Camii, Alipaşa Çarşısı, Üç Şerefeli Cami arasında kültürel akslarla adeta bir üçgen oluşturmaktadır. Gezi planını bu üçgenin dışına çıkartılarak Sarayiçi Meydanı, Tabyalar, Karaağaç, Beyazit Külliyesine kadar genişlemesi gerekir. Ayrıca Selimiye Külliyesinin daha etkin kullanılması için çevresindeki otoparklar uzaklaştırılarak etkinlik alanlarının arttırılması gerekmektedir.
ü  Turizmdeki değerini arttırmak ve şehrin gece görüntüsüne katkı sağlamak için tarihi yapıların aydınlatılması ilişkin görüş ve önerileriniz nelerdir?
Hakkı Keskin: Bir zamanlar Osmanlı’ya başkentlik yapan şehrimizde her köşe başında bir tarihi yapıya rastlamak mümkün. Öncelikle bu yapıların özünü ve özgünlüklerini koruyarak bakımının ve onarımının yapılmasını sağlayarak geleceğe taşımanın oldukça önemli olduğu gibi; bu yapıların ihtişamını ortaya çıkarmak ve algılanmasını sağlamak da oldukça önemli. Tasarımı doğru yapılmış bir aydınlatmayla yapının, cephenin, detayların vurgulanması sağlanabilir. Her tarihi yapı değil aydınlatma ile önemli ve güçlü yapılarımız ön plana çıkarılarak; bu yapıların da çarpıcı detayları vurgulanmalı. Işık oyunlarıyla cephelerde 3 boyut etkisi ve derinlik arttırılmalı. Yapının vurgulanmak istenen özelliği ve yapının derinliğine göre aydınlatmanın tasarımı yapılmalı. Osmanlı mimarisinin yaygın malzemesi olan taşın aydınlatılması genellikle sarı ve sıcak renkli aydınlatmalar kullanılmalıdır.
ü  Turizm Çalışma Gurubu kapsamında oluşturulacak alt çalışma gruplarının hangi konularda oluşturulmasını önerirsiniz?

Hakkı Keskin: Edirne’nin markalaşması, Kent turizmi ve yöresel ürünlerin tanıtımı, Sürdürülebilir Turizm, Fuar Turizmi.