21 Ocak 2018 Pazar

Fedai Canım

Başarı hikayeleri, Edirne'nin sorunları ve çözüm önerileri.

Fedai Canım: Bizim Edirne olarak en başta vizyon eksikliğimiz var. Sahip olduğumuz değerleri henüz keşfedemedik. Gelişmeye açık olan alanlarda alt yapı eksiğimiz var. Edirne Ticaret Borsası, Edirne'nin kalkınma motorları olarak üç temel unsurda gelişmesine destek veriyor; tarım, ticaret ve turizm. Edirne'nin ana girişlerine Selimiye Cami’den, ters lale gibi ilin marka olmuş bir figüründen oluşan birer giriş kapısı yapılması çok yerinde olur.
·                    Tarım ile hayvancılığın birlikte yapılması, devletçe köyde kalmanın desteklenerek özendirilmesi lazım. Destek verilirse Edirne modern tarım ve hayvancılığın merkezi olur. Edirne’den Anadolu’nun en ücra köşesine damızlık sığır yetiştirilip pazarlanabilir. Bitkisel ürünlerin tohumluk merkezi olabiliriz. Edirne bitkisel ve hayvancılık merkezi olabilecek alt yapı ve iklime uygun bir ilimizdir, bu potansiyeli mevcuttur.
Ø Fedai Bey Edirne'de çiftçilik yapan mütevazı bir ailenin çocuğu,. Cankar Tarım ve Hayvancılık Gıda Tic. Ltd. Şti.'nin ortağı, Edirne Ticaret Borsası Meclis Başkanı ve birçok sivil toplum kuruluşunun üyesi, iyi niyetli köylü çocuğu özelliklerini hala yitirmemiş bir insan. Gerçekten enerjisi ile bizlere örnek bir hayat hikâyesi var. İlk, orta ve liseyi bitirdikten sonra o yıllarda siyasi terörün okullarda yoğun olması nedeni ile tahsil hayatına devam edememiş fakat kendisini yetiştirmiş bir birey. 1990'lı yıllarda küçük esnaflığa başlayıp 10 yıl kadar çalışmış. Daha sonra samimi bir arkadaşı ile 2001 yılında Cankar Tarım Hayvancılık Limited Şirketi'ni kurmuşlar.17 yıldır Edirne Ticaret Borsa'sında tarım ürünleri alıp satmaktadır. Dünyada ve Türkiye'de yeni bir sektör olan organik ürün pazarına uzun araştırmalardan sonra solucan gübresi üretim tesisini kurup bu işe başlamışlar. Şu an Türkiye'deki organik solucan gübresi pazarında önemli bir yere sahipler.
ü  Edirne’yi turizmi ile sanayisi ile tarımı ile hayvancılığı ile bize Fedai Canım olarak değerlendirirmisiniz? Eksikleri nelerdir, fazlaları nelerdir, neler yapılması gerekiyor?
Fedai Canım: Benim için Edirne son Tunç Çağı ile ilk Demir Çağı başları olan, yaklaşık M.Ö. 1400 - 900 yıllarına götüren kalıntıları bulunan bir şehir olduğu gibi İstanbul'u fethederek çağ kapatıp çağ açarak tarihe ismini altın harflerle yazdıran Fatih Sultan Mehmet'in doğduğu kent olarak tarihi şehirler içinde önemli bir şehirdir. Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran iradenin önemli kişileri de Edirne'dendi. Kısaca tarihin seyri içerisinde çok önemli bir şehirdir. Bütün bunlara rağmen Edirne olarak istenildiği yerde mi? Değil!
ü  Eksiklerimiz neler?
Fedai Canım: Bizim Edirne olarak en başta vizyon eksikliğimiz var. İçimizdeki değeri henüz keşfedemedik, alt yapı olarak çok eksiğiz. .
       Son birkaç yıldır Edirne'de inanç ve kültür turizmine yönelik ziyaretçi sayısında ciddi sayıda artışı var. Bunu da ulaşım olanaklarının artması, refah seviyesinin yükselmesine, TV dizilerinde Edirne'ye mal olmuş marka ürünlerin işlenmesi ayrıca şehirdeki STK ların ve yerel ve merkezi hükümet temsilcilerin uzlaşma ve Edirne'yi tanıtım yönündeki gayretlerini görmekteyiz bu tanıtım çalışmalarının sonucunda kamuoyunda şehir cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır.  İnsanlar günü birlik geliyorlar ama bizim için yeterli değil. Burada konaklayabilecekleri, iki üç gün kalabilecekleri tatil beldesi atmosferi oluşturmak gerekiyor. Burada merkezi yönetimlere de yerel yönetimlere de büyük görev düşüyor. Herkesin turizmi daha yukarıya nasıl taşıyabiliriz derdinde olması lazım. Öncelikle hizmet sektöründe çalışan kişilerin mobbing algıları gelişmiş kalifiye eleman olması gerekli. Bütün esnafımızın turizm eğitiminden geçirilmesi gerekli. Fahiş fiyatlar uygulanmamalı. Otelcilik alanında son yıllarda izlediğimiz kadarı ile yeni yatırımlar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Birkaç aydır Balkan ülkelerinden, özellikle Yunanistan ve Bulgaristan alışveriş yapmak için ilimize çok sayıda turist geliyor. Bu da esnafa nefes aldırdı. Lakin bizim yerel küçük esnafımız büyük alışveriş merkezleri karşısında eziliyor. Bunun çözümü grupların turist rehberlerince mutlaka kapalı çarşılar ve küçük esnafın bulunduğu bölgelere yönlendirilmesi lazım. Esnafımızın da mutlaka turistlere Türk misafirperverliğini izzet ikramda bulunarak hissettirmesi lazım. Karşısında ki kişinin milletine ve ırkına bakmadan insan olarak görüp ticaret ahlakının bütün kaidelerini uygulayarak hareket etmesi şart. Edirne'nin turizme yakışır şekilde olması gerekiyor. Bir turizm haritamız bile yok. Gelen her turiste nereye gidebileceğini içeren turizm haritası verilmeli. Çarşı merkezlerinde birkaç dilde yazılmış yönlendirici tabelalar olmalı. Birde turist rehberlerinden ricam tarih düşmanlığı yapmasınlar. Olmayan şeyleri anlatmasınlar. Turizm rehberleri tarihimizle alâkalı bilgi verirken, aslı astarı olmayan insanları tarih düşmanlığına iten beyanlardan kaçınmaları gerekir. Ben bu konuda şikâyetler aldım. Turizm İl Müdürlüğünün, Valiliğin bu konuda önlem alması lazım. Şehirde ki başıboş atlar il merkezinde dolaşıyorlar. Sarayiçi mevki maalesef üç beş tane kendini bilmez insanın sarhoş, serkeş mekânı olmuş. Bir tarafta rehber turistlere, biz burada Balkan Savaşında 1912 yılında Bulgarlara esir düşen 20 bin civarında şehit verdik diyor, bastığınız toprakların altında ağaç kabuklarını yiyerek ölenler, Tunca nehrinden su içerken süngülenerek ölen dedelerimiz yatıyor derken diğer tarafta kendi bilmezlerin çalgılar çengilerle içki içip eğlenmesinin oluşturduğu portre bize yakışmıyor. Bu gibi görüntüler maalesef oluyor, Romen kardeşlerimiz gelen turiste hemen gevsen, tespih, magnet falan satmaya çalışarak taciz ediyor. 
       Biz birkaç sene önce 200 kadar kişi Konya'ya gittik. Mevlana Türbesi ki her yıl 4 5 milyon turist ağırlayan bir yer. Hiçbir satıcı veya dilenci görmedik. Bir dinlenme odası yapmışlar,  çayını kahvesini koymuşlar. Geziniz bittiğinde burada ihtiyacınızı gideriyorsunuz, abdestinizi alıyorsunuz, oturup çayınızı kahvenizi içiyorsunuz alışverişinizi yapıyorsunuz. Bunlar bizde eksiklik,  Edirne'nin uluslararası ve yurt içi bütün fuarlara katılması lazım. Bütün materyallerimizle il tanıtımımızın yapılması lazım. 1970'li yılları hatırlarım. Edirne'ye Japon, Çinli, Alman, İngiliz turistler bile gezerdi. 2018 yılına geldik, teknoloji iletişim ve ulaşım imkânları arttı ama ilimize Balkan ülkeleri dışında turist gelmiyor. Gelenlerde alışveriş için geliyorlar. Bu arada Edirne'yi gezerlerse geziyorlar. Bunun nedeninin araştırılması lazım. UNESCO Dünya Miras Listesinde birkaç kez yer alan bir şehir olan Edirne neden Balkan ülkeleri dışında yabancı turist çekemiyor? Turist dediğin insan gelir, birkaç gün kalır, Selimiye Cami'yi, Beyazit Külliyesini, Karaağaç'ı ve benzeri yerleri yürüyerek gezer gider.
ü  Sisli havada Edirne’ye geldiğinizde rahatlıkla girişini bulabiliyormusunuz? Size göre Edirne’nin bir girbenisi var mı?
Fedai Canım: Yok öyle bir şey. Edirne'nin ana girişlerine Selimiye Cami'den, ters laleden, Kırkpınar pehlivan figüründen ilin çeşitli materyallerinden oluşan birer giriş kapısı yapılması lazım. Artık o düşünülerek yapılır. Bir kaç dilde Sultanlar şehri Edirne'ye hoş geldiniz. sloganlı giriş kapısı yapılabilir diye düşünüyorum. Çok da güzel olur. Hiçbir özelliği olmayan şehirlerde bile var Edirne'de yok. Edirne'yi markalaştırırsak peynirimiz, badem ezmemiz, aynalı süpürgemiz, bez bebeğimiz, kurabiyemiz gibi birçok ürünü Edirne markası ile dünyaya satabiliriz.
ü  Ziraata gelelim. Bir ülkenin egemenliği, doyurulabilmesinden geçer. Dikkat ederseniz gelişmiş ülkeler sanayi ile tarımı birlikte götürüyorlar. Edirne tarım ili köyleri gezdiğimizde yaşlı insanları görüyoruz. Onlarda vefat ettikten sonra tarımı, hayvancılığı kim yapacak? Siz sektörün içinde bir insansınız, Edirnenin tarım geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Fedai Canım: Tarımın merkezinde hükümetlerin politikalarından kaynaklanan sorunlar. Bu sorun dünyanın bütün ülkelerinde var. İnsanoğlu rahatlığa meyillidir. Tarım zor ve emek isteyen bir iş. Yeni nesiller zora talip değil. Ülkemizde ki hızlı kentleşme benzeri sorunları beraberinde getiriyor ve insanımız köylerden şehirlere göçünü durduramıyoruz. Köylümüz geleneksel çiftçiliği bırakmalı, hantal yapısından sıyrılmalı.
       Son yıllarda faiz faktörünün aşağı inmesi ile gayrimenkul ve tarla fiyatları arttı. On dönüm tarla satınca 100 bin lira para alıyor. Bu para ile şehir veya ilçeden iyi kötü bir ev alabiliyor. Diğer taraftan 10 dönüm tarladan 5 ton buğday çıkar, bu da 5 bin lira eder. Hani bunun masrafı, hani işçiliği? Masrafları çıkınca arazinin dönümünden 200 lira civarında para kazanılır. 100 dönümün getirisi 20 bin lira civarında olur.  Bunu aylığa bölünce 1.700 TL. civarında düşer. Bu para ile yemeği içmeyi sosyalleşmeyi bırakın bağ kur pirimi ve evinin sabit giderlerini dahi karşılayamıyor ve orada bir gelecek göremiyor.
       Tabi bu merkezi hükümletin alacağı tedbir ve kararlarla olur. Ölçek ekonomisi dediğimiz bir sistem var. Biz Türkiye olarak dünyadan kopamayız. Biz ayçiçeğine, buğdaya yüksek fiyat vererek bu işle başa çıkamayız. Bu gün dünyada ki tarımı arazi büyüklüğünü yakalamış, kârlılık oranlarını arttırmış işletmeler yapıyor. Biz ülke olarak geniş ve verimli arazilere sahibiz. Buna rağmen tarım ile uğraşan kesimimiz, nüfusumuzun % 20'nin altına düşmüş durumda.
        Şimdiye kadar ülkeyi yöneten hükumetlerin hataları, yanlış ithalat rejimi yüzünden Türk tarımı kendi kendine yeter durumun çok çok altına düşmüştür. Bir traktör 150 bin lira, aleti edevatı ile 250 bin lirayı buluyor. Bir çiftçinin şayet 100 dönüm arazisi var ise bunu alacak parayı biriktirme imkânı olmuyor. Bu arazide buğday ayçiçeği yetiştirerek bir aileyi geçinemez.
Hayvancılığı hükümetlerimiz maalesef ihmal etti. Hayvancılık desteklenmeli. Hayvancılık desteklenmediği için et fiyatları bu kadar yükseldi. Çiftçilik yapan kişi en az 25 30 büyük baş hayvan edinerek bakımını yapmalı. Bu hayvanlardan en az 100 dönüm tarladan kazandığı kadar para kazanır. Hayvancılık desteklenirken kendimize uygun yeni ırklarının da araştırması yapılmalı. 8 10 yıldan beri süt fiyatları istenilen düzeyde değil. Geçenlerde Bulgaristan'da bir çiftliği gezdik. Orada bir litre sütün fiyatı 1.70 TL bir büyük baş hayvanın fiyatı 2 3 bin lira arası değişiyor. Bizde sütün fiyatı yeni 1.40 TL oldu, verimli büyük baş hayvanın fiyatı 10 – 13 bin lira arası. Şimdi bunu orantılayalım. Bulgaristan'da on hayvandan 250 litre süt alırsınız, 425 TL. gelir elde ediyorsunuz. Türkiye'de 10 hayvandan 350 TL. gelir elde ediyorsunuz. Bizimde hayvan fiyatı çok yüksek süt fiyatı düşük, onlarda tam tersi. Hayvancılık yapan ailelerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödemeli. Bu devlete çok fazla bir yük getirmez.
       Ne yapılması lazıma gelince, çiftçinin arazisinin uyumuna göre meyvecilik yapması, ceviz badem ekmesi ya da ekonomik değeri yüksek mahsuller yetiştirmesi lazım. Sonuçta genç neslin devlet destekleri ile teşviklerle köyde kalmaya özendirilmesi lazım. Yoksa köylü buğday ve ayçiçeği ile para kazanamıyor, alet edevatını yenilemiyor. Köyde kalmanın kendisine getirisi olmadığını görüyor.
       Mahsule verilen fiyat destekleri çok düşük. Sürdürülebilir tarımın bütçeden finansa etmesi lazım. Bunun milli gelirle de orantılı artması, köyde yaşam şartlarının düzeltilmesi için her türlü katkının yapılması lazım. En büyük hatalarımızdan birisi de miras kanununun geç çıkarılması. Bu kanunun işlevinin hızlandılması lazım. Arazi miktarlarımız maalesef bir aileye yetecek düzeyde değil. Çiftçimiz ayçiçek ve buğdayın dışında arayışa girmesi lazım. Geçtiğimiz seneler içerisinde biz Edirne Ticaret Borsası olarak alternatif bitkiler konusunda araştırma ve çalışmalar yaptık lavanta, melisa, nohut, kuru fasulye, baklagiller ekilmesi ve aromatik tıbbi bitkileri üreticilerimizin gündemine taşıdık, tavsiye ettik.
ü  Ziraatla hayvancılık bir arada yapılmaz ise rantabl olmuyor. Ziraat den elde edilenin hayvancılıkta kullanılması, hayvancılıktan elde edilenin ziraatta kullanılması gibi. Şöyle bir alternatif olmaz mı? Bu günkü parçalanmış toprak yapısında küçük aile işletmeleri şeklinde çalışılıyor. Büyük firmaları saymazsanız bütün Türkiyede çalışma şekli bu. Devlet onları ne kadar süspanse etse sonuç almakta mümkün değil. Edirne gibi tarihi ve kültürel yapısı kendine has bir bölgede kooperatifleşilse, tarım kentler veya köy kentler kurulsa, bu parçalanmış aile işletmeleri değil de büyük kooperatifler şeklinde olsa daha gerçekçi olmaz mı? Bu iş devlet kanalı ile yapılsa, her 30 – 40 dönüm arazisi olan çiftçi traktör veya biçerdöver yâda ekipman almak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?
Fedai Canım: Çok doğru ama maalesef biz Türkiye'de kooperatifçiliği istenilen şekilde yönetemedik. Bunun en iyi örneği bölgemizdeki Birlik ve kooperatifler. Birlik ve kooperatiflerin birinci amacının üyelerinin tarımsal ihtiyaçlarını uygun şartlarla temin ederek ortaklarına sunması gerekirken zaman zaman fiyatları piyasadan daha yüksek olabilmektedir.  Birlikler ve kooperatiflerin yılsonu bilançoları maalesef beklentilerin altında kalmaktadır, birçoğu borç içtersindedirler, Dünyanın birçok ülkesinde birlik ve kooperatifler başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdürürken, Biz, bu kurumları iyi yönetemiyoruz, birçok sebeplerden dolayı amacına uygun kurumlar olmaktan çıktılar. Dünyadaki kooperatifler üyelerinin ürününü topluyor ve en işi şekilde pazarlayıp, kârlarını ortaklarına dağıtıyor. Ortaklarının her türlü ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılıyorlar. Orada hiç kimse 5 ton veya 100 ton ürününü kendisi pazarlamaya çalışmıyor. En mantıklı olanı da bu zaten. Yine eğitime geliyoruz. Üreticinin de kurumlarında idareci ve çalışanlarının da eğitimli olması şart. Ülkemizin en büyük sorunu eğitim. Bakın öğretim demiyorum. Eğitim çok önemli. Çünkü eğitim ile öğretim farklı konular. Türkiye de 20 den fazla birlik vardı. Devlet kendisine kambur oluyor diye silkeleyip attı. Diğer önemli faktör ise bu gibi kurumları siyasetin dışında tutmak şart. Aksi takdirde bu gibi kurumlar asli görevini bırakıp iş bulma kurumuna dönüşüyor.

       Ticaret Borsası, üç yıldır, buğday sempozyumu yapıyor. Niçin bunu yapıyoruz? Bizim buğday kalitemiz 11,5'du. Bu eğitim çalışmalarımız sayesinde bilinçlenen çiftçimiz kalitemizi 13,5 a kadar çıkardı. Çiftçi baz alındığında eğitim konusunda devlet çok hantal. Aslında bu gibi eğitim çalışmalarına devletin ön ayak olması lazım. Ticaret Borsası, olarak ziraat mühendislerimizle her akşam bir köyde buğday yetiştirme tekniğini anlattık.  İlgili kurumlar la akademisyenlerle, STK ve ilgili kuruluşlarla irtibat kurarak çiftçimizi ve bölgemizdeki üreticilerimizi verimli ve kaliteli ürünler yetiştirilmesi için gayret sarf ediyoruz, Tabi karşımızda ki muhatapların da umutlu ve istekli olması lazım. Bütün meseleler iç içe girmiş vaziyette. Bu sene ayçiçeği verimi güzel, her yıl aynı olacak diye bir kayıt yok, bunun için alternatif ürünleri devreye almalıyız, örneğin, kanalo ekimi pek yaygın değil ama arazilerimiz müsait olduğu için zaman içinde yapılacaktır. Ayçiçeğine göre her yönden % 50 daha faydalı olduğu görülecektir. Bunu anlatacak kurumlar, anlayacak çiftçiler lazım. . Tarımın önünde ki her türlü bürokratik engelin kaldırılması lazım. Destek verilirse Edirne modern tarım ve hayvancılığın merkezi olur. Edirne tarım ürünlerin tohumluğunun yetiştiği merkez olabilir, çeltik üretiminde iyi bir yerimiz var, maliyetlerimizi minimuma indirerek daha çok kazanabilmeliyiz, tarımsal ürünlerdeki girdileri devletimiz daha çok desteklemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder