Başarı hikayeleri, Edirne'nin sorunları ve çözüm önerileri.
Fedai Canım: Bizim Edirne olarak en başta vizyon eksikliğimiz var. Sahip
olduğumuz değerleri henüz keşfedemedik. Gelişmeye açık olan alanlarda alt yapı
eksiğimiz var. Edirne Ticaret Borsası, Edirne'nin kalkınma motorları olarak üç
temel unsurda gelişmesine destek veriyor; tarım, ticaret ve turizm. Edirne'nin ana girişlerine Selimiye Cami’den, ters lale gibi ilin marka olmuş bir
figüründen oluşan birer giriş kapısı yapılması çok yerinde olur.
·
Tarım ile hayvancılığın birlikte yapılması, devletçe
köyde kalmanın desteklenerek özendirilmesi lazım. Destek verilirse Edirne
modern tarım ve hayvancılığın merkezi olur. Edirne’den Anadolu’nun en ücra
köşesine damızlık sığır yetiştirilip pazarlanabilir. Bitkisel ürünlerin
tohumluk merkezi olabiliriz. Edirne bitkisel ve hayvancılık merkezi olabilecek
alt yapı ve iklime uygun bir ilimizdir, bu potansiyeli mevcuttur.
Ø Fedai
Bey Edirne'de çiftçilik yapan mütevazı
bir ailenin çocuğu,.
Cankar Tarım ve Hayvancılık
Gıda Tic. Ltd. Şti.'nin
ortağı, Edirne Ticaret Borsası
Meclis Başkanı
ve birçok
sivil toplum kuruluşunun üyesi, iyi
niyetli köylü çocuğu
özelliklerini hala
yitirmemiş bir insan. Gerçekten enerjisi ile
bizlere örnek
bir hayat hikâyesi
var. İlk, orta ve liseyi bitirdikten
sonra o yıllarda siyasi terörün okullarda yoğun
olması nedeni ile tahsil hayatına
devam edememiş fakat kendisini
yetiştirmiş
bir birey. 1990'lı yıllarda
küçük
esnaflığa başlayıp
10 yıl kadar çalışmış.
Daha sonra samimi bir arkadaşı ile 2001 yılında
Cankar Tarım Hayvancılık
Limited Şirketi'ni kurmuşlar.17
yıldır
Edirne Ticaret Borsa'sında tarım
ürünleri alıp
satmaktadır. Dünyada ve Türkiye'de yeni bir
sektör olan organik ürün pazarına uzun araştırmalardan
sonra solucan gübresi
üretim tesisini kurup
bu işe başlamışlar.
Şu
an Türkiye'deki
organik solucan gübresi
pazarında önemli bir yere
sahipler.
ü Edirne’yi turizmi ile sanayisi ile tarımı ile hayvancılığı ile bize Fedai Canım olarak değerlendirirmisiniz?
Eksikleri nelerdir, fazlaları nelerdir, neler yapılması gerekiyor?
Fedai
Canım: Benim için Edirne son Tunç Çağı
ile ilk Demir Çağı başları
olan, yaklaşık M.Ö. 1400 - 900 yıllarına götüren kalıntıları
bulunan bir şehir olduğu gibi İstanbul'u fethederek çağ
kapatıp çağ
açarak
tarihe ismini altın harflerle yazdıran Fatih Sultan Mehmet'in doğduğu kent olarak tarihi şehirler içinde
önemli
bir şehirdir. Diğer taraftan Türkiye
Cumhuriyeti'ni kuran iradenin önemli
kişileri de Edirne'dendi. Kısaca tarihin seyri içerisinde çok önemli bir şehirdir. Bütün bunlara rağmen Edirne olarak istenildiği yerde mi? Değil!
ü Eksiklerimiz neler?
Fedai
Canım: Bizim
Edirne olarak en başta vizyon eksikliğimiz var. İçimizdeki değeri henüz
keşfedemedik, alt yapı olarak çok
eksiğiz. .
Son
birkaç yıldır
Edirne'de inanç
ve kültür turizmine yönelik ziyaretçi sayısında ciddi sayıda artışı var. Bunu da ulaşım olanaklarının
artması, refah seviyesinin yükselmesine,
TV dizilerinde Edirne'ye mal olmuş marka ürünlerin işlenmesi ayrıca şehirdeki
STK ların ve yerel ve merkezi hükümet temsilcilerin uzlaşma ve Edirne'yi tanıtım yönündeki gayretlerini görmekteyiz bu tanıtım çalışmalarının sonucunda kamuoyunda şehir cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır. İnsanlar günü birlik geliyorlar ama bizim için yeterli değil. Burada konaklayabilecekleri, iki üç gün kalabilecekleri tatil beldesi
atmosferi oluşturmak gerekiyor. Burada merkezi yönetimlere de yerel yönetimlere de
büyük görev düşüyor. Herkesin turizmi daha yukarıya nasıl taşıyabiliriz
derdinde olması lazım.
Öncelikle
hizmet sektöründe çalışan
kişilerin mobbing algıları gelişmiş kalifiye eleman olması gerekli. Bütün esnafımızın
turizm eğitiminden geçirilmesi gerekli.
Fahiş fiyatlar uygulanmamalı. Otelcilik alanında son yıllarda izlediğimiz kadarı ile yeni yatırımlar
yapıldı,
yapılmaya da devam ediyor. Birkaç aydır
Balkan ülkelerinden,
özellikle
Yunanistan ve Bulgaristan alışveriş
yapmak için
ilimize çok sayıda turist geliyor. Bu da esnafa
nefes aldırdı.
Lakin bizim yerel küçük
esnafımız
büyük alışveriş merkezleri karşısında
eziliyor. Bunun çözümü grupların turist rehberlerince mutlaka kapalı çarşılar ve küçük
esnafın bulunduğu bölgelere
yönlendirilmesi
lazım. Esnafımızın
da mutlaka turistlere Türk
misafirperverliğini izzet ikramda bulunarak
hissettirmesi lazım. Karşısında ki kişinin milletine ve ırkına bakmadan insan olarak görüp ticaret ahlakının bütün kaidelerini uygulayarak hareket
etmesi şart. Edirne'nin turizme yakışır şekilde olması gerekiyor. Bir turizm haritamız bile yok. Gelen her turiste
nereye gidebileceğini içeren turizm haritası verilmeli. Çarşı merkezlerinde birkaç dilde yazılmış yönlendirici tabelalar olmalı. Birde turist rehberlerinden ricam tarih düşmanlığı yapmasınlar. Olmayan şeyleri anlatmasınlar. Turizm rehberleri tarihimizle alâkalı
bilgi verirken, aslı astarı olmayan insanları
tarih düşmanlığına
iten beyanlardan kaçınmaları gerekir. Ben bu konuda şikâyetler
aldım. Turizm İl Müdürlüğünün, Valiliğin bu konuda önlem
alması lazım.
Şehirde ki başıboş atlar il merkezinde dolaşıyorlar. Sarayiçi
mevki maalesef üç
beş tane kendini bilmez insanın sarhoş, serkeş mekânı olmuş. Bir tarafta rehber turistlere,
biz burada Balkan Savaşında 1912 yılında Bulgarlara esir düşen 20 bin civarında şehit
verdik diyor, bastığınız
toprakların altında ağaç kabuklarını yiyerek ölenler, Tunca nehrinden su içerken süngülenerek ölen dedelerimiz yatıyor derken diğer tarafta kendi bilmezlerin çalgılar
çengilerle
içki içip eğlenmesinin oluşturduğu portre bize yakışmıyor. Bu gibi görüntüler maalesef oluyor, Romen kardeşlerimiz gelen turiste hemen gevsen, tespih, magnet
falan satmaya çalışarak taciz ediyor.
Biz birkaç sene önce 200 kadar kişi Konya'ya gittik. Mevlana Türbesi ki her yıl 4 – 5 milyon turist ağırlayan bir yer. Hiçbir satıcı veya dilenci görmedik. Bir dinlenme odası yapmışlar, çayını kahvesini koymuşlar. Geziniz bittiğinde burada ihtiyacınızı gideriyorsunuz, abdestinizi alıyorsunuz, oturup çayınızı kahvenizi içiyorsunuz alışverişinizi yapıyorsunuz. Bunlar bizde eksiklik, Edirne'nin uluslararası ve yurt içi bütün fuarlara katılması lazım. Bütün materyallerimizle il tanıtımımızın yapılması lazım. 1970'li yılları hatırlarım. Edirne'ye Japon, Çinli, Alman, İngiliz turistler bile gezerdi. 2018 yılına geldik, teknoloji iletişim ve ulaşım imkânları arttı ama ilimize Balkan ülkeleri dışında turist gelmiyor. Gelenlerde alışveriş için geliyorlar. Bu arada Edirne'yi gezerlerse geziyorlar. Bunun nedeninin araştırılması lazım. UNESCO Dünya Miras Listesinde birkaç kez yer alan bir şehir olan Edirne neden Balkan ülkeleri dışında yabancı turist çekemiyor? Turist dediğin insan gelir, birkaç gün kalır, Selimiye Cami'yi, Beyazit Külliyesini, Karaağaç'ı ve benzeri yerleri yürüyerek gezer gider.
Biz birkaç sene önce 200 kadar kişi Konya'ya gittik. Mevlana Türbesi ki her yıl 4 – 5 milyon turist ağırlayan bir yer. Hiçbir satıcı veya dilenci görmedik. Bir dinlenme odası yapmışlar, çayını kahvesini koymuşlar. Geziniz bittiğinde burada ihtiyacınızı gideriyorsunuz, abdestinizi alıyorsunuz, oturup çayınızı kahvenizi içiyorsunuz alışverişinizi yapıyorsunuz. Bunlar bizde eksiklik, Edirne'nin uluslararası ve yurt içi bütün fuarlara katılması lazım. Bütün materyallerimizle il tanıtımımızın yapılması lazım. 1970'li yılları hatırlarım. Edirne'ye Japon, Çinli, Alman, İngiliz turistler bile gezerdi. 2018 yılına geldik, teknoloji iletişim ve ulaşım imkânları arttı ama ilimize Balkan ülkeleri dışında turist gelmiyor. Gelenlerde alışveriş için geliyorlar. Bu arada Edirne'yi gezerlerse geziyorlar. Bunun nedeninin araştırılması lazım. UNESCO Dünya Miras Listesinde birkaç kez yer alan bir şehir olan Edirne neden Balkan ülkeleri dışında yabancı turist çekemiyor? Turist dediğin insan gelir, birkaç gün kalır, Selimiye Cami'yi, Beyazit Külliyesini, Karaağaç'ı ve benzeri yerleri yürüyerek gezer gider.
ü Sisli havada Edirne’ye geldiğinizde rahatlıkla
girişini bulabiliyormusunuz? Size göre
Edirne’nin bir girbenisi var mı?
Fedai
Canım: Yok öyle bir şey. Edirne'nin ana girişlerine
Selimiye Cami'den, ters laleden, Kırkpınar
pehlivan figüründen ilin çeşitli materyallerinden oluşan birer giriş kapısı yapılması
lazım. Artık o düşünülerek yapılır. Bir kaç dilde “Sultanlar şehri Edirne'ye hoş
geldiniz.”
sloganlı giriş kapısı
yapılabilir diye düşünüyorum. Çok da güzel olur. Hiçbir özelliği olmayan şehirlerde bile var Edirne'de yok.
Edirne'yi markalaştırırsak peynirimiz, badem ezmemiz, aynalı süpürgemiz, bez bebeğimiz, kurabiyemiz gibi birçok ürünü Edirne markası ile dünyaya
satabiliriz.
ü Ziraata gelelim. Bir ülkenin egemenliği, doyurulabilmesinden geçer. Dikkat ederseniz gelişmiş ülkeler sanayi ile tarımı birlikte götürüyorlar. Edirne tarım ili köyleri gezdiğimizde
yaşlı insanları görüyoruz. Onlarda vefat ettikten sonra tarımı,
hayvancılığı kim yapacak? Siz sektörün içinde bir insansınız, Edirne’nin tarım
geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Fedai
Canım: Tarımın merkezinde hükümetlerin politikalarından kaynaklanan sorunlar. Bu sorun dünyanın
bütün ülkelerinde var. İnsanoğlu rahatlığa meyillidir. Tarım
zor ve emek isteyen bir iş. Yeni nesiller zora talip değil. Ülkemizde
ki hızlı
kentleşme benzeri sorunları beraberinde getiriyor ve insanımız köylerden şehirlere göçünü durduramıyoruz. Köylümüz geleneksel çiftçiliği
bırakmalı, hantal yapısından
sıyrılmalı.
Son yıllarda faiz faktörünün aşağı inmesi ile gayrimenkul ve tarla fiyatları arttı. On dönüm tarla satınca 100 bin lira para alıyor. Bu para ile şehir
veya ilçeden
iyi kötü bir ev alabiliyor. Diğer taraftan 10 dönüm tarladan 5 ton buğday çıkar, bu da 5 bin lira eder. Hani
bunun masrafı, hani işçiliği?
Masrafları çıkınca arazinin dönümünden 200 lira civarında para kazanılır.
100 dönümün getirisi 20 bin lira civarında olur. Bunu
aylığa bölünce 1.700 TL. civarında düşer. Bu para ile yemeği içmeyi
sosyalleşmeyi bırakın bağ
kur pirimi ve evinin sabit giderlerini dahi karşılayamıyor ve orada bir gelecek göremiyor.
Tabi bu
merkezi hükümletin alacağı tedbir ve kararlarla olur. Ölçek ekonomisi dediğimiz bir sistem var. Biz Türkiye olarak dünyadan kopamayız. Biz ayçiçeğine,
buğdaya yüksek fiyat vererek bu işle başa çıkamayız. Bu gün dünyada ki tarımı arazi büyüklüğünü yakalamış, kârlılık oranlarını arttırmış işletmeler
yapıyor. Biz ülke olarak geniş ve verimli arazilere sahibiz. Buna rağmen tarım ile uğraşan kesimimiz, nüfusumuzun % 20'nin altına düşmüş durumda.
Şimdiye kadar ülkeyi yöneten hükumetlerin hataları, yanlış ithalat rejimi yüzünden Türk tarımı kendi kendine yeter durumun çok çok altına düşmüştür.
Bir traktör
150 bin lira, aleti edevatı ile 250 bin lirayı buluyor. Bir çiftçinin şayet 100 dönüm arazisi var ise bunu alacak
parayı biriktirme imkânı
olmuyor. Bu arazide buğday ayçiçeği
yetiştirerek bir aileyi geçinemez.
Hayvancılığı hükümetlerimiz maalesef ihmal etti.
Hayvancılık
desteklenmeli. Hayvancılık
desteklenmediği için et fiyatları bu kadar yükseldi.
Çiftçilik
yapan kişi en az 25 – 30 büyük baş
hayvan edinerek bakımını yapmalı. Bu hayvanlardan en az 100 dönüm tarladan kazandığı kadar para kazanır.
Hayvancılık
desteklenirken kendimize uygun yeni ırklarının da araştırması
yapılmalı.
8 –
10 yıldan beri süt fiyatları istenilen düzeyde
değil. Geçenlerde Bulgaristan'da bir çiftliği gezdik. Orada bir litre sütün fiyatı 1.70 TL bir büyük baş
hayvanın fiyatı 2 –
3 bin lira arası değişiyor. Bizde sütün fiyatı yeni 1.40 TL oldu, verimli büyük baş
hayvanın fiyatı 10 – 13 bin lira arası.
Şimdi bunu orantılayalım. Bulgaristan'da on hayvandan 250
litre süt
alırsınız, 425 TL. gelir elde ediyorsunuz. Türkiye'de 10 hayvandan 350 TL.
gelir elde ediyorsunuz. Bizimde hayvan fiyatı
çok
yüksek
süt
fiyatı düşük, onlarda tam tersi. Hayvancılık yapan ailelerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödemeli. Bu devlete çok fazla bir yük getirmez.
Ne yapılması lazıma
gelince, çiftçinin arazisinin uyumuna göre meyvecilik yapması, ceviz badem ekmesi ya da ekonomik değeri yüksek
mahsuller yetiştirmesi lazım. Sonuçta
genç
neslin devlet destekleri ile teşviklerle köyde kalmaya özendirilmesi lazım. Yoksa köylü buğday
ve ayçiçeği
ile para kazanamıyor, alet edevatını yenilemiyor. Köyde kalmanın kendisine getirisi olmadığını görüyor.
Mahsule
verilen fiyat destekleri çok düşük. Sürdürülebilir tarımın bütçeden finansa etmesi lazım. Bunun milli gelirle de orantılı artması, köyde
yaşam şartlarının düzeltilmesi için her türlü katkının yapılması lazım.
En büyük hatalarımızdan birisi de miras kanununun geç çıkarılması. Bu kanunun işlevinin hızlandılması lazım.
Arazi miktarlarımız
maalesef bir aileye yetecek düzeyde
değil. Çiftçimiz ayçiçek ve buğdayın dışında
arayışa girmesi lazım. Geçtiğimiz seneler içerisinde
biz Edirne Ticaret Borsası olarak alternatif bitkiler
konusunda araştırma
ve çalışmalar yaptık lavanta, melisa, nohut, kuru
fasulye, baklagiller ekilmesi ve aromatik tıbbi
bitkileri üreticilerimizin
gündemine
taşıdık,
tavsiye ettik.
ü Ziraatla hayvancılık bir arada yapılmaz
ise rantabl olmuyor. Ziraat den elde edilenin hayvancılıkta
kullanılması,
hayvancılıktan
elde edilenin ziraatta kullanılması gibi. Şöyle bir alternatif olmaz mı? Bu günkü parçalanmış toprak yapısında küçük aile işletmeleri şeklinde çalışılıyor. Büyük firmaları saymazsanız bütün Türkiye’de çalışma şekli bu. Devlet onları ne kadar süspanse etse sonuç almakta mümkün değil.
Edirne gibi tarihi ve kültürel yapısı kendine has bir bölgede kooperatifleşilse, tarım
kentler veya köy kentler kurulsa, bu parçalanmış aile işletmeleri değil
de büyük kooperatifler şeklinde olsa daha gerçekçi olmaz mı?
Bu iş devlet kanalı ile yapılsa,
her 30 – 40 dönüm arazisi olan çiftçi traktör veya biçerdöver yâda ekipman almak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?
Fedai
Canım: Çok
doğru ama maalesef biz Türkiye'de kooperatifçiliği istenilen şekilde yönetemedik. Bunun en iyi örneği
bölgemizdeki
Birlik ve kooperatifler. Birlik ve kooperatiflerin birinci amacının üyelerinin tarımsal ihtiyaçlarını uygun şartlarla temin ederek ortaklarına sunması gerekirken zaman zaman fiyatları piyasadan daha yüksek olabilmektedir. Birlikler ve kooperatiflerin yılsonu bilançoları maalesef beklentilerin altında kalmaktadır, birçoğu
borç içtersindedirler, Dünyanın
birçok
ülkesinde
birlik ve kooperatifler başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdürürken,
Biz, bu kurumları iyi yönetemiyoruz, birçok sebeplerden dolayı amacına uygun kurumlar olmaktan çıktılar. Dünyadaki kooperatifler üyelerinin ürününü topluyor ve en işi şekilde pazarlayıp, kârlarını ortaklarına dağıtıyor.
Ortaklarının
her türlü ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılıyorlar.
Orada hiç
kimse 5 ton veya 100 ton ürününü kendisi pazarlamaya çalışmıyor. En mantıklı
olanı da bu zaten. Yine eğitime geliyoruz. Üreticinin de kurumlarında idareci ve çalışanlarının
da eğitimli olması şart. Ülkemizin en büyük sorunu eğitim. Bakın öğretim demiyorum. Eğitim
çok
önemli.
Çünkü eğitim
ile öğretim farklı konular. Türkiye
de 20 den fazla birlik vardı. Devlet kendisine kambur oluyor
diye silkeleyip attı. Diğer
önemli
faktör
ise bu gibi kurumları siyasetin dışında tutmak şart. Aksi takdirde bu gibi
kurumlar asli görevini
bırakıp
iş bulma kurumuna dönüşüyor.
Ticaret
Borsası, üç yıldır, buğday sempozyumu yapıyor. Niçin
bunu yapıyoruz? Bizim buğday kalitemiz 11,5'du. Bu eğitim çalışmalarımız
sayesinde bilinçlenen çiftçimiz kalitemizi 13,5 a kadar çıkardı. Çiftçi baz alındığında eğitim konusunda devlet çok hantal. Aslında bu gibi eğitim çalışmalarına devletin ön
ayak olması lazım.
Ticaret Borsası, olarak ziraat mühendislerimizle her akşam bir köyde
buğday yetiştirme tekniğini anlattık. İlgili kurumlar la akademisyenlerle, STK ve ilgili
kuruluşlarla irtibat kurarak çiftçimizi ve bölgemizdeki üreticilerimizi verimli ve kaliteli
ürünler yetiştirilmesi için
gayret sarf ediyoruz, Tabi karşımızda
ki muhatapların da umutlu ve istekli olması lazım. Bütün meseleler iç içe girmiş vaziyette. Bu sene ayçiçeği
verimi güzel,
her yıl aynı olacak diye bir kayıt
yok, bunun için
alternatif ürünleri devreye almalıyız, örneğin,
kanalo ekimi pek yaygın değil
ama arazilerimiz müsait
olduğu için zaman içinde yapılacaktır. Ayçiçeğine
göre
her yönden
% 50 daha faydalı olduğu görülecektir. Bunu anlatacak kurumlar,
anlayacak çiftçiler lazım. . Tarımın
önünde ki her türlü bürokratik engelin kaldırılması
lazım. Destek verilirse Edirne modern
tarım ve hayvancılığın merkezi olur. Edirne tarım ürünlerin tohumluğunun yetiştiği
merkez olabilir, çeltik
üretiminde
iyi bir yerimiz var, maliyetlerimizi minimuma indirerek daha çok kazanabilmeliyiz, tarımsal ürünlerdeki girdileri devletimiz daha
çok
desteklemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder