26 Şubat 2018 Pazartesi

DOÇ. DR. DEMİROĞLU: “HOCALI SOYKIRIMDIR”

DOÇ. DR. DEMİROĞLU: “HOCALI SOYKIRIMDIR”


·        DOÇ. DR. HASAN DEMİROĞLU HOCALI SOYKIRIMINI ANLATIRKEN: “İNSANLIĞA VE İNSANİ DEĞERLERE GEREKEN ÖNEMİ VEREN YÜCE TÜRK MİLLETİNİ SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İLE SUÇLAYANLARIN ANADOLU’DA VE AZERBAYCAN’DA ERMENİLERİN YAPTIĞI GÖRMEZDEN GELİYOR” DEDİ.


Trakya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Demiroğlu, Türk Ocakları Edirne Şubesi’nde Hocalı Soykırımının 16. yıl dönümünde konferans verdi. Konferansa Türk Ocakları mensuplarının yanı sıra Trakya üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Cengiz Fedakar da katıldı.
Doç. Dr. Hasan Demiroğlu: "SSCB'de Türklere yönelik yapılan katliamlar Kırım ve Ahıska’dır Hocalı ise soykırımdır" dedi. Ermeni ve Rusların tarih boyunca Türklere yönelik yaptığı katliamları aktarırken, Dağlık Karabağ sorunu ile alakalı önemli tespitlerde bulundu.
İnsanlığa ve insani değerlere gereken önemi veren yüce Türk Milletini sözde Ermeni soykırımı ile suçlayanların Anadolu’da ve Azerbaycan’da Ermenilerin yaptığı katliamları görmezden geldiğini ifade eden Demiroğlu: ‘’ 1992’de 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede Ermenistan devleti tarafından ağır silahlarla donatılan Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Hankendi’de konuşlanmış bulunan Zarvigarov komutasındaki 366. Rus motorize alayı Hocalıya saldırarak tarihin en vahşi katliamlarından birini gerçekleştirmiştir. Stratejik önem arz eden Hocalı, Ermeniler tarafından 10 Eylül 1991 ile 25 Şubat 1992 tarihleri arasında 5 aylık kuşatma altında tutulmuştur. 25 Şubat gecesi Rus alayının tanklarından açılan ateş ile bölgede ki tek havaalanı kullanılamaz hale getirilmiş ve bunun neticesinde şehrin dışarı ile ilişkisi kesilmiştir. Şehri savunan askerlerin kahramanca şehit olmasından sonra işgal olan Hocalıda, sivil ve eli silahsız Azerbaycan Türkleri; kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmaksızın Ermeniler tarafından acımasızca katledilmişlerdir.’’
Resmi verilere göre 613 kişinin acımasızca katledildiğini, bunlardan 83’ünün çocuk,106’sının kadının olduğunu ifaden eden Doç. Dr. Hasan Demiroğlu, Ermenilerin imza attığı vahşete ilişkin şunları söyledi:
‘’Ermeniler insanlık tarihinin gördüğün en vahşi zulümlerden birine imza attılar. 613 kişi katledilirken, 487 kişi ağır yaralandı ve 1275 kişi rehin alındı. Birçok çocuk öksüz bırakıldı. Azerbaycan Türkleri, gözleri oyularak, kafatası derileri soyularak, hamile kadınların karınları yırtılarak, diri diri toprağa gömülerek acımasız Ermeniler tarafından şehit edilmişlerdir. Türk olmaktan başka hiçbir suçu olmayan Azerbaycan Türkleri, çeşitli işkenceler görerek şehit edildikten sonra birçok şehidin cesetleri yakılmıştır.”
Doç. Dr. Demiroğlu konuşmasının devamında sözde insan hakları savunucularının, yakın geçmişimizde Ermeniler tarafından yapılan katliamlara sessiz kaldığını ifade eden Demiroğlu, Hocalı Soykırımının Ermenilerin Türklere yaptığı ilk vahşet olmadığına ilişkin şu tarihi bilgileri paylaştı:

‘’ Ermeniler, 1905, 1918 ve 1920 yılları arasında Azerbaycan'ın Bakü, Şamahı, Guba ve Dağlık Karabağ bölgesindeki şehirlerde; 8 Mayıs 1992 Şuşa, 17 Mayıs 1992 Laçin, 3 Nisan 1993 Kelbecer, 23 Temmuz 1993 Agdam, 18 Ağustos 1993 Cebrayıl, 23 Ağustos 1993 Füzuli, 31 Ağustos 1993 Qubadlı, 30 Ekim 1993 Zengilan'da Rus askerlerinin desteği ile büyük katliamlar yaparak binlerce Türk'ün katline sebep olmuşlardır. 31 Mart 1918de binlerce Azerbaycan Türkü Ermeniler tarafından katledilmiştir. İnsan hakları savunucuları bu saydığımız katliamları görmezden gelmekte ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yüzde 25ini işgaline ses çıkarmamaktadır.’’

ŞEVKET APUHAN: “FIRAT ÇAKIROĞLU'NUN ÖLÜMÜNÜN ARKASINDA ORGANİZE BİR SUÇ ÖRGÜTÜ VARDIR”


ŞEVKET APUHAN: “FIRAT ÇAKIROĞLU'NUN ÖLÜMÜNÜN ARKASINDA ORGANİZE BİR SUÇ ÖRGÜTÜ VARDIR”


Türk ocakları Edirne şubesi Fırat Çakıroğlu'nun ölüm yıldönümü vesilesiyle 20 Şubat Salı akşamı gazeteci yazar Şevket Apuhan'ı misafir etti. Şehit Fırat Yılmaz Çakıroğlu için hazırlanan belgeselin izlenmesi ile başlayan program, Şevket Apuhan’ın "Üniversitelerde Terör ve Fırat Çakıroğlu" konulu konuşmaları ile devam etti. Türk Ocakları Edirne Şubesi Gençlik kollarının düzenlediği etkinliğe şube başkanı Yakup Öz, yönetim kurulu üyeleri Tolga Ünal, Hars Heyeti Üyesi Muzaffer Doğan, Trakya Üniversitesinin değerli akademisyenleri Prof. Dr. İbrahim Sezgin, Doç. Dr. Hasan Demiroğlu ve Araş. Gör. Muhammed Tağ katıldılar.
Gazeteci yazar Şevket Apuhan, Fırat’ın katledilmesinin ardında organize bir suç örgütünün olduğunu söyleyerek şunları ifade etti:
‘’Fırat’ı katledenler organize bir suç şebekesi. Bu vehim olaya göz yuman dönemin rektörü ve güvenlik bir numaralı suçlulardır. Ülkemizde hukuk ve adalet mekanizmaları tam manasıyla işlese üniversite güvenlik şirketinin genel müdürünün ve rektörün tutuklu olması gerekirdi. Ama hala hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.’’
Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehit olmasıyla beraber büyük bir uyanışa sebebiyet verdiğini ifade eden Apuhan konuşmasına şöyle devam etti:
‘’Bazı insanlar özel insanlardır. Tıpkı Fırat gibi… O dünyaya özel bir görev için gelmişti. Normal bir insanın taşıyamayacağı bir yükün altına girdi ve büyük bir uyanışa sebep oldu.’’
Fırat’ın katili Nurullah Semo’nun daha birkaç ay öncesine kadar Ege Üniversitesi öğrencisi olduğunu hatırlatan Apuhan, konu ile alakalı şunları ifade etti:
‘’Nurullah Semo’nun daha birkaç ay öncesine kadar üniversitede öğrenci olması büyük bir skandal. Bu ne demek biliyor musunuz? Nurullah Semo denen alçak hapis cezası aldıktan sonra ring aracı ile okula gidip sınavlara girebilir, okulu bitirebilirdi. Milletimizin tepkisi sayesinde bu yanlıştan dönüldü.’’
Fırat’ın vefatı ile bir kez daha sahipsiz olduğumuzu gördük diyen Şevket Apuhan şunları söyledi:
‘’Üstünde yaşadığımız coğrafyada adeta misafir gibiyiz. Fırat’ın katli ile bu coğrafyada istenmediğimizi bir kez daha görmüştük. Yeryüzünün en şiddetli karşılıksız aşkının sahipleri olduğumuzu gösterdi Fırat’ın şehadeti bize. Dünya’nın hiçbir yerinde böyle bir olaya müsaade edilmezdi. Bırakın o ülkenin milliyetçisi olmasını, hiçbir öğrenci ve vatandaşın bu şekilde katledilmesine müsaade edilmezdi. Fırat Çakıroğlu göstere göstere bir organize suç örgütü tarafından şehit edildi.’’

18 Şubat 2018 Pazar

Murat İrkin: “Edirne’de sanayi eksik”


Murat İrkin: “Edirne’de sanayi eksik”


·         Murat İrkin, Alçıpan ve Dekorasyon dükkanını süre önce butik olarak dekorasyon yapmak üzere kurdu. Dekorasyon olarak da bir evin veya işyerinin özellikle istenilen materyaller üzerine ihtiyacı olan her türlü hizmeti vermek üzere çalışmalar yapıyor. Her türlü iş yeri ve konutlarda temelden çatıya tüm dekorasyon işleri ideal yapının seçkin ve uzman ekibiyle müşterimizin istekleri doğrultusunda günümüzün değişen ve gelişen dekorasyon teknikleri dikkate alınarak tam bir ekip ruhu içinde başarıyla tamamlayacaklarını iddia ediyor.
ü  Aslen Iğdırlısınız. Edirne’ye gelip yerleşme sebebiniz ne idi? Sizi Edirne’de ne cezp etti?
Murat İrkin: Has bel kader Edirne’ye geldim ama Edirne benim mantığımda vatanım. Her yönü ile çok seviyorum. Ulaşımı kolay, bir yerden başka yere en fazla 20 dakikada gidiyorsun. İnsanları iyi, eğitim imkânı yüksek. Allah kısmet ederse çocuklarımız büyüyünce gurbet çektirmeden istediği okulu yanımızda okutabileceğiz. Maddi külfetleri ağır olmayacağı için rahat tahsil hayatı sürebilecekler. İnşaat sektöründe iş imkânı yeterince var, Rabbime şükür kimseye muhtaç olmadan hayatımızı sürdürebiliyoruz, yanımızda çalışanlara da rızık kapısı olabiliyoruz. Müşteri memnuniyetini amaç edindim. İş bitip müşteri memnun olmadan ücretimi almıyorum. Çok şükür bu memlekete bir ceketle geldim, 15 yılda evimi de aldım, arabamı da aldım, evlendim, çoluk çocuk sahibi oldum, iş yerimi açtım.
ü  Mantalitenize göre Edirne’nin eksiği veya fazlaları neler?
Murat İrkin: Edirne’de sanayi eksik. Sanayi derken ağır bacalı sanayiyi kast etmiyorum. Bacasız sanayi, tekstil ve otomotiv montaj sanayi gibi sektörleri kast ediyorum. Allah'a şükür ben çalışıyor, işimin takibini yapıyor evimi geçindiriyorum. Çünkü elimde geçerli bir sanatım var. Ama sanatı olmayanlar boş geziyorlar. Evlerde on binlerce kadın, kız boş oturuyor. İnanın burayı açtığımda sadece facabook’a büroda çalışacak 1 tane eleman lazım diye ilan verdim ertesi gün 50 kişi başvurdu. Edirne çevresinde bacasız sanayi tesisleri olsa binlerce insana iş alanı açılır. Evde bir kişi çalışıp 3 bin lira ile geçinileceğine, 3 kişi çalışır 6 – 7 bin lira ile daha rahat hayat sürebilirler. Piyasada ki para sirkülasyonu artar. Şu anda Edirne’de üretim yok veya çok az. Bizler hazırı tüketiyoruz üretim olması şart.

Ganire Paşayeva: Edirne’de kendimi gördüm. Bizi gördüm. "Azerbaycan biziz, Türkiye biziz, Kerkük biziz, Balkanlar biziz, Kuzey Kıbrıs biziz"


Ganire Paşayeva: Edirne’de kendimi gördüm. Bizi gördüm. "Azerbaycan biziz, Türkiye biziz, Kerkük biziz, Balkanlar biziz, Kuzey Kıbrıs biziz"


Azerbaycan Türkü siyasetçi, hukukçu ve Doktor Sayın Ganire Paşayeva, Azerbaycan Gürcistan Parlamentolar Arası Çalışma Grubu'nun başkanı ve Azerbaycan-Türkiye, Azerbaycan-Hindistan ve Azerbaycan-Japonya Parlamentolar Arası Çalışma Grupları'nın üyesi,  Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nde Azerbaycan Cumhuriyeti'ni temsil eden kurulun da üyesi. Gençlik yıllarından beri Türk Dünyasının ekonomik ve kültürel olarak birlikte hareket etmesi çalışmalar yapıyor, konferanslar veriyor. Kendisini uzun yıllar önce tanımıştım. O zaman Bakü’de genç bir muhabirdi. Yıllar ondan hiç bir şey götürmemiş aynı heyecanı, aynı inancı aynı azmi hala, aynı “Turan ülküsü ve kızıl elma” hedefini koruyor. Gözlerinde ki Türk Dünyası, sözlerinde Elçibey silinmeden hala duruyor. Edirne'ye hoş geldin. İyi ki varsın.
ü    Bakmakla görmek farklı şeylerdir. Edirne’de ne gördünüz?
Ganire Paşayeva: Edirne’de kendimi gördüm. Bizi gördüm. "Azerbaycan biziz, Türkiye biziz, Kerkük biziz, Balkanlar biziz, Kuzey Kıbrıs biziz. Biz birliğimize sahip çıkmalıyız. Bizi artık birbirimizi sahiplenerek yola çıkmamız lazım." Edirne’yi detaylı gezme imkânım olmadı. Edirne Valimiz Sayın Günay Özdemir’i ziyaret ettim, tarihi Deveci Han binasında konferans verdim, Tarihi Kaleiçi semtimizde tarihi bir konakta bir kahve içtim yemek dahi yiyemeden Edirne’den ayrıldım. Kısa ve özetle Edirne’yi gördüm doyamadan ayrılmak zorunda kaldım. Ama mutlaka tekrar geleceğim. Sizler Edirne’de bir caddeye Azerbaycan Caddesi isminin verilmesi için talepte bulunun. Edirne sınır kenti. İle girenler bizim topraklarımıza ayak basmış gibi Azerbaycan Caddesinden geçsinler. Şehre ilk girenler Londra Caddesi’nden geçiyor. Niye orası Azerbaycan Caddesi olmasın? Kaleiçi Bakü’nün semtlerini andırıyor. Restorasyonu yapılmış evler var, çok güzel olmuşlar. Birçok metruk tarihi evlerde var. Öğrendiğime göre bunların üstünde çalışmalar yapılıyormuş. Edirne’de bir caddeye Azerbaycan Caddesi adı verilirse, inşallah açılışı yapmaya geldiğimde Kaleiçi semtini daha iyi göreceğimi umut ediyorum. Edirne Türk tarihin toplu halde bulunduğu binlerce eser barından tek yer. El ele verelim buraya sahip çıkalım. Edirne bizim, ben Azerbaycan Milletvekiliyim ama orası nasıl sizin ise burası da bizim. Edirne’nin daha çok tanıtılması gerektiğini düşünüyorum. Siz Edirne’de bir caddeye Azerbaycan veya Bakü Caddesi ismini vereceksiniz, biz orada bir caddeye Edirne Caddesi ismini vereceğiz bir birimizin reklamını yapıp merak uyandırılmasını sağlayacağız. Dolayısı ile turist sirkülâsyonun artmasına vesile olacağız.
ü  Afrin ve Karabağ meselesine yaklaşım açınız nedir?
Türk Ocakları Edirne Şubesi beni "Türk dünyasının meseleleri Afrin ve Karabağ" adlı konferansı vermem için Edirne’ye davet etti, sağ olsun İstanbul Türk Ocakları Başkanım Dr. Cezmi Bayram hocam vesile oldu buraya kadar birlikte geldik. Edirne halkının büyük ölçüde milliyetçi yapıya sahip olması beni ayrıca gururlandırdı. Türk dünyasının birlik olması ve gelen saldırılar karşısında dik durması gerektiği konusunda ki düşünce ve deneyimlerimi canı gönülden paylaştım. Bölgede yaşanan sorunları, "Çanakkale savaşında yaşananlara benzetiyorum" Çünkü çok kötü bir senaryoyla Türk Devletlerinin dışında ki ülkeler emperyal düşüncelerle üzerimize geliyorlar. O kadar ağır bir senaryo ki bunu durdurmazsak çok ağır bedeller öderiz. Nasıl Çanakkale'deki dedelerimize, ninelerimize hep rahmet okuyoruz. Neden böyle yapıyoruz? Çünkü onlar izin vermediler. 'Biz buna izin vermiyoruz' dediler. Bugün yeni Çanakkale'den geçtiğimiz o gündür. Biz, bugün bu büyük oyuna artık izin vermeyeceğiz. Biz bu coğrafyanın en önemli söz sahiplerinden biriyiz. Ne Amerika umurumuzda ne Avrupa umurumuzda. Onların ne dediği önemli değil. Artık bizim dediklerimiz önemli olmalıdır. Bu coğrafyada kapımızın önüne kadar gelenlere birliğimizi göstermeliyiz. Bizim insanlarımız bazen 'Avrupa ne diyecek, Amerika ne diyecek?' diye meraklanıyor. Artık Amerika ve Avrupa'nın 'bu duruma Türkler ne diyecek?' demesi gerek. Biz artık onlara bu mesajı vermeliyiz. Siz bizim evimizin içine kadar giremezsiniz. Bizim kırmızıçizgilerimizi geçemezsiniz. Artık kim bu çizgileri geçerse biz onun karşısında olacağız.
Türklerin bölgenin en güçlü milletlerindendir. Bugün büyük güçlerin üzerinde savaştığı yerin adı Avrasya. Bu coğrafyada en çok imparatorluk ve devlet kuran tek millet biziz. Bugün tüm dünyanın elde etmek için mücadele ettiği topraklardaki en güçlü milletlerden biriyiz ama maalesef bugün bu coğrafyada üzüntümüz büyük. Karadeniz'den Akdeniz'e, Balkanlar'dan Çin sınırına kadar 300 milyonluk bir milletiz. Amaçları bizim bu bölgede güçlü olmamızı engellemek. Batı ve Rusya geçmişte de bu coğrafyayı yönetme iddiasındaydı, bugün de aynı şeyi istiyor. Bu süreçte de Türkler çok büyük bedeller ödedi.
Bu gün Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan tarafından işgal altında ve dünyanın bu duruma sessiz kalıyor. Uluslararası hukuk gereği gibi işlemiyor. Dünyada uluslararası hukuk bitmiştir. Uluslararası örgütler ise büyük güçlerin haklarını savunma dışında hiçbir şeyle uğraşmıyorlar. Birleşmiş Milletler'den başlayalım, diğer örgütlere kadar hepsi aynı. Modern dünyanın gözü önünde Azerbaycan toprakları Ermenistan tarafından işgal edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 'Ermenistan Azerbaycan'dan çıkmalı' diye 4 kararı var. 26 yıldır o kararların uygulanması için Ermenistan'a bir baskı uygulanmıyor. Ermenistan işgali altında bulunan bölgelerin yeniden Azerbaycan topraklarına katılacağı inanıyorum. Bunun için bir olalım dir olalım ve tek Türk Milleti olduğumuzu unutmayalım.

17 Şubat 2018 Cumartesi

Av. Çağrı Muştu: “Edirne, tarihiyle kavuşamamış, buluşamamış bir şehir”


Av. Çağrı Muştu: “Edirne, tarihiyle kavuşamamış, buluşamamış bir şehir”

·        Av. Çağrı Muştu; özellikle haksızlık karşısında aldığı tavırla, dobra dobra konuşurken bile takındığı sempatik tavrı ile Edirne’nin sevilen simalarından. Edirne’nin Havsa ilçesi Köseömer Köyü doğumlu, anne tarafı Osmanlı Köyünden. Aslında hepimizde olduğu gibi göçmen torunuyum ben. Bize biraz kendinden bahsedermisin dediğimizde, “Ne anlatayım? Gariban adamın biriyim, ben değil Edirne’m önemli ben değil Trakya’m önemli ben değil Ülkem Türkiye’m önemli ben değil gönül coğrafyamız önemli diyor .” diyor. Konuyu kapatıyor. “Bir işi doğru yapmak, niçin yanlış yapıldığını açıklamaktan daha az zaman alır.” mantığı ile hareket ettiği için takdir topluyor. Röportajımızı Çamlık çay bahçesinde arkadaş gurubu ile yapıyoruz, Ali Kılıç, Kerim Saraç, Bülent Günal’da ara sıra bize katılıp fikirlerini açıklıyorlar. 
ü  Av. Çağrı Muştu olarak özellikle turizm açısından Edirne’yi değerlendirirmisiniz? Daha iyisinin olması için önerileriniz nelerdir?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’m tarihi eserler, kültür, medeniyet açısından mükemmel bir geçmişe sahip olmasına rağmen, aslında tam manasıyla tarihinde; tarihiyle kavuşamamış,  buluşamamış bir şehir. Edirne bir tarih akvaryumu. Ağır sanayiyi Edirne’ye getirerek geçmiş ve görkemli tarihi ile buluşturamayız. Eğitimi ve kültürü turizme uyarlayarak geçmişimizin ihtişamını bugünümüze ve yarınımıza taşıyacak yatırımlar yapılması lazım. İlin tarihini ön plana çıkarmamız lazım. Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun  Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün işini biraz ciddiye alması lazım. Göstermelik olarak gün yüzüne çıkarıp bırakarak değil, işlevsel hale getirecek projeler üreterek hayata geçirmesi lazım. Birçok ilde bu gerçekleştirilmiş. Biz sadece gelen turiste Alipaşa Çarşısını gezdirip gönderiyoruz. Nereden gelirse gelsin Edirne’de en az bir gece konaklatacak bulunduğu saat ve günler süresince sadece tarihi eserlerimizle değil bunun yanında kültürel geçmişimizle de tanıştırmayı sağlayacak projeler üretilmesi lazım. Verilere göre Edirne’ye3 milyon 190 bin 400 gelmiş.
ü  Bu veriler hangi kriterlere göre saptanmış? Bu sayıya gümrük kapılarından Türkiye’ye giriş yapıp Edirne’ye uğramadan otobandan geçip giden turistler, Türkiye’nin çeşitli illerinde ki belediyelerin kumanyalarını da yanlarına koyup gönderdiği, çöplerini Edirne’ye bırakıp giden günü birlik turistler, komşu ülkelerden sadece alış veriş yapmak için gelen günü birlik turistler gibi çeşitlerini çoğaltarak sayabileceğimiz turistler dâhil mi?
Av. Çağrı Muştu: Bu turizm konusundaki bilgi geçen gün bir toplantıda Edirne Valimiz Sayın Günay ÖZDEMİR’in bizlere verdiği sayı 3 milyon 190 bin 400. Bana göre yanlış düşünüyorsunuz.  Gümrüklerden giriş yapan kişilerde Edirne topraklarına girdiklerinde öyle yâda böyle bir katma değer oluşturuyorlar. Gümrükte çalışanlar Edirne’de oturuyorlar. Aldıkları maaşı Edirne’de harcıyorlar. Giriş yapanlar Edirne merkezine giriş yapmasa da, en azından otoban gişelerinden geçiş yapıyorlar ve otoban parası ödüyorlar. Giriş gişelerinde çalışanlar da Edirne’de oturuyor, aldıkları maaşı Edirne’de harcıyorlar. Dolaylı da olsa Edirne’mize bir katma değer sağlanmış oluyor. Çeşitli il belediyelerinin Edirne’ye gezi amaçlı gönderdikleri turistler kumanyalarını yanlarında getirseler dahi mutlaka en az bir öğün yemek yiyip ufak da olsa hediyelik eşya alıyorlar. Alış veriş için gelenler zaten ihtiyaçlarını karşılamak için geliyorlar para harcıyorlar. Demek oluyor ki bu rakamı turizm verileri dışında tutamazsınız. Bu demek oluyor ki biz eksiklerimizi gidererek günü birlik gelen veya geçip giden turistleri konaklamalı Edirne’ye yönlendirecek projeler hazırlayıp uygulamaya koymamız gerekiyor. Kısa ve özetle, Edirne’ye turist geliyor biz yeterince istifade edemiyoruz. Gelen kişilerin belli program dâhilinde gezip göreceği, alışveriş yapacağı, konaklayacağı yerleri oluşturmak lazım. Şu anda benim içimde en fazla kanayan yara Rüstem Paşa Kervansarayı. Âtıl vaziyette duruyor. Diğer Ekmekçizade Kervansarayı’da aynı şekilde sadece belli zamanlarda resmi davet ve protokollerde açılıp kalan zamanlarda maalesef âtıl vaziyette duruyor. Projesini iyi yapamadıkları için senelerdir onarımı devam ediyor. Yoksa on defa onarımı biterdi.  Onarımı yüklenici firmanın şartnamede kabul edilen süre içinde bitirmesi gerekir. Bunun dışına çıkamaz. Bunların bir an önce faaliyete geçerek tanıtımın gerçekleşmesi bir nevi reklamının yapılması lazım.
ü  Edirne’nin kültürel anlamda tanıtımını nasıl yapabiliriz?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’nin tanıtım yönünden büyük sıkıntıları var. Edirne’de “Roman Kültürü” ile ilgili ön plana çıkan ya da çıkartılan bir durum söz konusu. Ağırlıklı olarak bu vurgulanıyor. Roman kültürü bizim zenginliğimiz, bunun yanında Roman vatandaşlarımız okuldan mahalleden çocukluğumuzdan gençliğimizden arkadaşlarımız, dostlarımız ve kardeşlerimiz. Fakat Edirne geneli olarak düşündüğümüzde birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Türkiye’nin Balkanlar/Avrupa sınırına en yakın yerleşim bölgesi olduğundan ülkemiz açısından önemli bir transit merkezi; ülkenin Avrupa’ya açılan kapısı niteliğindedir. Yaklaşık 90 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmış; Osmanlı mimarisini doruk noktasına taşıyan görkemli dini yapıları ve sivil mimarlık örnekleri ile ön plana çıkmıştır. Edirne’de cami, mescit, tekke, türbe gibi dini yapılar; medrese, külliye gibi eğitim ve imaret, çeşme, sebil, hamam gibi sosyo-kültürel yapılar; han, çarşı, bedesten gibi ticari yapılar; kilise, sinagog gibi Osmanlı gibi muazzam bir yönetim kabiliyetine sahip olan devletimizde diğer dinlere inanan kişilere yönelik kendilerinin dini mekanlarıve yapıları; köprü, sukemeri gibi su yapıları yanı sıra çok sayıdaki sivil mimarlık örnekleri kente kimliğini kazandıran, Osmanlı kültürünü ve mimarisini yansıtan öğeler arasındadır. Edirne Osmanlı Türkleri tarafından Bizanslılardan alındığında şehirde kültür itibari ile Rumlaşmış, din itibari ile de Hıristiyan olmuş Traklar mevcuttur. Hatta Türklerle birlikte Bulgarlar, Yunanlar, Yahudiler, Ermeniler de Edirne’de yaşamışlardır. 15. yüzyılın ikinci yarısında da Osmanlı topraklarına sığınan Musevilerin birçoğu Edirne’ye gelerek burada cemaatler halinde yaşamışlardır. Tüm bu kültürlerin çok ilgi ve dikkat çekici halde tanıtılması lazım.
ü  Edirne’nin gelişimini, kalkınmasını nasıl sağlayabiliriz?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’nin değişik alanlardan gelişmesi, kalkınması çok kolay değil. Yerleşim alanlarını genişletmeye, sanayi sokmaya çalışırsak tarım alanlarında ki zenginliğimizi kaybedeceğiz. Planlamanın bunları düşünerek yapılması lazım. Siz halka sorduğunuzda bunu söylemiyorlar. Şehrin alt yapısından başlayıp kendi sorunlarını dile getiriyor. Yerel yönetimin de bunlara yönelmesi çok zor. Yerel yönetimin halkın günlük yaşantısında ki sorunları çözmesi lazım. Diğer sorunları ilgili Bakanlıkların İl ya da Bölge Müdürlükleri vasıtasıyla çözüm yollarına gidilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Kerim Saraç: Turizm müdürlüğünün çarşıda bir tane irtibat bürosu var, ara sıra mesai saatlerinde açılıyor ve burayı kimse bilmiyor. Bütün belediye başkanlarına söyledim, Eski Caminin yanında çiçekçilerin bulunduğu yere küçük bir barakaya turizm danışma bürosu açın dedim. Edirne’de boşta olan bir sürü yabancı dil bilen öğretmen var, turistlere sadece tanıtım broşürü verip yol tarif etseler yeter. Sonra tarihi yerlerde ki turist rehberlerini görüyoruz. Yüzde 90’ı Edirne dışından gelmiş. Yabancı Selimiye Camii’ni, Külliyeyi veya Meriç Köprüsünü gerektiği gibi anlatamaz, bütün özelliklerini tamamen anlatamaz. Mesela Eski Caminin Çeşmeli Minaresini bilen var mı?  Eski Caminin güney kısmında ki birinci minaresinde çift kapı olduğunu bilen var mı? Neden batıya doğru bir kapı daha açılmıştır? İslam’ı batı yaymak için ikinci kapı açılmıştır.
Bülent Günal: Mehmet Akif’i bilmeyen bir nesil neden batıya kapı açıldığını idrak edemez. Neyi ne kadar anlayacağı tartışılır. Mehmet Akif üç sene Edirne’de ziraat mühendisliği yapmış. Nerede kalmış, evi neresi? Bilen var mı? Bunu araştıracaksın, yaşadığı yeri bulup restore edeceksin, gelenlere yaşatacaksın. Mehmet Akif ne İsa’ya yararsın, ne Musa’ya. Ne İslamcısı sevmiş ne Atatürkçüsü! Ama o zaman söyledikleri bir bir çıkmış. Günümüzde yol haritası olarak herkesin bilmesi gerekiyor. O dönemde, yoksulluk, imkânsızlıklar içinde bu gibi insanlar çıkmış toplumun geleceğini yönlendirmiş. Bu gün varlığın imkânların içinde kimse çıkıp yeni fikirler yeni yol haritaları sunmuyor.
Av. Çağrı Muştu: İnsanlar amaçlarından sapmış. Yeni nesli ortak hedeflere yönlendiremediğin sürece hiçbir şeyden sonuç alamazsın. Çocuklarımıza ve gelecek nesillerimize Kültürümüzü, medeniyetimizi, eserlerimizi bilmeye, öğretmeye çalıştığımız gibi bunların yanında tarihimizin başarılı ve acı dolu zamanları birlikte olmak üzere öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Japonlar öğrencilerini Hiroşima’ya Nagazaki’ye götürüp bombalanan yerlere götürüp gezdiriyor tarihlerini orada öğretiyor, bilinç oluşturuyorlar. Örneğin Selimiye Camii’ne Balkan savaşı döneminde isabet eden daha sonraki restorelerde bu iz kalsın diyerek bırakılan top izini kaç kişi biliyor? Biz ne yapıyoruz? Çanakkale gezisi düzenliyoruz, orada ne anlatabiliyoruz ne yaşatabiliyoruz? Edirne’ye gelen turiste ne anlatabiliyoruz ne yaşatabiliyoruz?
ü  Edirne’de kurumlar uyumlu çalışıyor mu?
Av. Çağrı Muştu: Bir dönem herkes kendi hükümdarlığını ilan etmeye çalışmış daha sonra bunun kimseye fayda getirmediğini idrak etmişler. Ama şimdi ne kadar bir araya gelebiliyorlar? Tartışılır! Bütün kurumların Edirne’ye menfaat sağlama bilinci ile hareket etmesi lazım. Ortak paydanın sen ben değil Edirne olması gerekir. Müdüründen personeline, Başkanından üyesine kadar bütün kurumların önce Edirne’ye, sonra Türkiye’ye faydalı işler yapabilme çabasında olması lazım. Her yerde müdüre veya başkana yakın kişilernemalanıyor. Bunu öncelikle ortadan kaldırmak lazım. Siyasi görüş, din, dil, ırk ayrımı yapılmadan toplumun genelinin menfaati için çalışmak lazım. Edirne’de en büyük sorun işsizlik. Buna siyasilerin müdahale etmemesi lazım. Müdürler veya başkanlar çalışacağı kişileri kendi kriterlerine göre hiç kimseye rant yaratmadan seçip işe alması. İş yapacak kişilerde ya da iş yapması için makama gelen kişilerde işinde liyakat bunun yanında Edirne’mize sadakat olmalıdır.  Her adam her işi yapamaz.
ü  Size göre Edirne’de iş mi yok işçi mi yok?
Av. Çağrı Muştu: Bana göre hem Türkiye’de ki hem de Edirne’de sıkıntı etiket sıkıntısı. Biz karşımızda ki kişiye önce adını sonra ne iş yaptığını sorup ona göre yaklaşımımızı belirliyoruz. Bunu gören insanlarda ara meslek veya emeğe dayalı mesleğe yönelmiyorlar. Bugün iyi bir inşaat kalfası ayda 30 bin lira civarında para kazanıyor. Hangi memur ayda 30 bin lira kazanıyor? Bu nasıl olur eğitim politikası ile olur. Köylerde çobanlar dahi 3 bin lira civarı maaş alıyorlar. Kaç tanesi Edirneli? Hepsi Suriyeli, Özbekistanlı falan. Sürü sahibinin çocuğu kendi hayvanlarını otlatmıyor. Bu sektörlerde gelecek olduğunu görmüyorlar. Bu döngüyü devletimizin ve hükümetimizin ilgili bakanlıklarının çok iyi toparlaması lazım. Teşviklerin tarım ve hayvancılık sektörlerinde cazip halde sunulması sonucu büyük bir iş sahası oluşabilir.
Kerim Saraç: Bu memlekette yaşayıp, buranın havasını suyunu içiyorsak hizmet etmek zorundayız. Bunun amiri memuru yok. Her alanda hizmet etmek zorundayız. Bana göre Türkiye’de en büyük laçkalık, en büyük sorun Milli Eğitim. Eğitim politikası iktidara göre belirlendiği sürece bu sıkıntı aşılamaz. Zamanında kurulan köy enstitüleri kapatılmasaydı Amerika’yı on defa geçerdik.
Bülent Günal: Ben sorunu da çözümü de insanda buluyorum. Zamanında köy enstitülerinde çalışan öğretmenler bir idrak, bir bilinç içinde çalıştılar. Maddi mefhumu kendi değerleri üzerinde görmediler. Bizim ne kadar kabul etmesek de Türklük ve İslamiyet üzerine oluşmuş genetik değerlerimiz var. Milli Eğitim köy enstitülerini tekrar kursa başarılı olurmuyuz? Olamayız! Neden? Çünkü sistem değişik, bu sistemde başarılı olamazlar. Bu idrak meselesi. Dünyada ki bütün ekonomik sistemleri araştırıp kitap yazan birisi, Tam başkanlık, Yarı başkanlık,  Parlamenter cumhuriyet, Parlamenter monarşi,  Anayasal monarşi, Mutlak monarşi,  Tek parti rejimi cumhuriyeti,  Parlamenter cumhuriyet, Parlamenter monarşi, Anayasal monarşi, Mutlak monarşi, Tek parti rejimi, Aristokrasi, Meritokrasi, Cunta, Plütokrasi, Stratokrasi, Talassokrasi, Teknokrasi, Timokrasi, Otoriteryenizm, Otokrasi, Despotizm, Diktatörlük, Totalitarizm, Anarşi, Kritarşi, Cumhuriyet Teokrasi, Sosyalizm, Kominizim, Merkantilizm gibi aklınıza gelen bütün yönetim sistemlerini araştırıp özet olarak, “İyi sistem yoktur, iyi yönetilen sistem vardır. Kötü sistem yoktur, kötü yönetilen sistem vardır. Hiçbir sistemde problem yoktur, sistemi yönetenlerde problem vardır. Biz sistemi doğru yönetebilirsek, onun yönetimsel amacına varabilirsek başarılı oluruz. Türkiye’de ki köy enstitüleri sistemi Amerika’daki eğitim sisteminin bire bir kopyası idi. Bu sistemde öğretici okul öncesi eğitimden başlayarak öğrencisine yapması gerekenlerin öğretilerini veriyor. Neyle alakalı, Amerikan toplumunun değerleri ile alakalı. Biz bunu daha ailede veremiyoruz ki. Eğitim nereden başlar, aileden başlar. Kerim ağabeyin dediği gibi bunu bizler yapacağız. Çağrı yapacak, Ali ağabey yapacak, Kerim ağabey yapacak, siz yapacaksınız, ben yapacağım yani herkes, hepimiz ailede eğitim vermeye başlayacağız ki bir yerlere varalım. Karşımızda her yanlışa menfaatleri uğruna evet diyen bir toplum var. Önce bu toplumun değerlerini değiştirmek lazım. Hayır diyebilen, doğruyu söyleyebilen bir toplum yaratmak lazım. Bütün problem bizler kısa zamanlı, küçük menfaatlerimizi uzun zamanlı menfaatlerimize tercih etmemizden kaynaklanıyor. Bu da Amerikan toplumunun, batı toplumunun bize vermiş olduğu tüketim anlayışından kaynaklanıyor. Bu tüketim anlayışı ile her şeyi tüketiyoruz. Sadece yiyecek değil, eğitim, kültür, tabiat, tarih her anlamda çabucak tüketiyoruz. Çabuk ulaşıyoruz, çabuk tüketiyoruz. Konuşa konuşa, tartışa tartışa bunları eritmemiz lazım.
Av. Çağrı Muştu: Bülent ağabey haklı bir şeylerin değişmesi ile insanlar değişmiyor. Ama ön yargılı olmamak ta lazım. Türkiye’de çoğu şehir bütün şehir olacak, ne değişecek kentin belirlenen ihtiyaçlarına ödenek ilden dağıtılacak ama para yine Ankara’dan gelecek. Bizim zamanımızda Anadolu Liselerini bitirenler çok iyi eğitim alıyordu, istediği üniversiteye rahat girebiliyordu. Ben Anadolu Lisesi mezunuyum, bizden sonra her lise Anadolu lisesi oldu eğitim kalitesi değişti mi? Hayır! Biz her şeye taraf gözü ile bakıyoruz. Oncu buncu gözü ile bakıyoruz. Oncu buncular bizleriz aslında farkında değiliz. Bazı çevreler Atatürk’ü inkâr ediyorlar. Ben nasıl kendi Atamı inkâr edebilirim? Benim açımdan öyle bir şey olabilir mi? Bizim aslımız Osmanlı’dan geliyor. Biz Osmanlı’yı nasıl inkâr edebiliriz? Osmanlı bu kadar çok ulusu bir arada kabul edip belirli kurallar çerçevesinde hoş görü ve mükemmel denilebilecek yönetim anlayışı ile yaşamasını sağlamıştır. Bize şimdiye kadar Osmanlı’nın hep kaybeden kısmını gösterip anlattılar. Hiç mi güzel bir şey yapmadı? Aynı şekilde bu gün Atatürk’ü kötülemeye çalışan insanlar çıkıyor. Herkesin iyi veya kötü yönleri vardır ve bu durum çok doğaldır. Ama biz her zaman insanların getirdiği faydalara bakıp onu örnek almamız lazım. Önemli olan bir ülkede, devlet politikasının sürdürülebilir olması. Bu Silahlı Kuvvetlerde de, Milli Eğitimde de, Dış Politikada da her şeyde uzun ve birbirinin devamı olan birbirini tamamlayan devlet politikalarının olması lazım. Hükümetlerin devlet politikasını sürdürmesi lazım. Tabi günün şartlarına göre nüans değişiklikleri olabilir. Milli Eğitim sistemi 5 senede kaç defa değişti. Neden? Biz daha kendi sistemimizi oluşturamadık. Örneğin köy enstitüleri modelini o veya bu ülkeden almış olabiliriz ama biz kendi sistemimize uygulayamadık. Daha sonra birileri onu ideolojilerine hizmet etmesi için çabaladılar. Öyle de oldu, başka bir ideolojiye hizmet ederek kapatıldı. Ona göre insanlar yetiştirilmesi lazım ve bu birimlerde görev alacak kişilerin de siyasi iktidar yönünden hiçbir kaygısı, iktidara yaranma duygusu olmaması lazım. Oturduğu koltuğa ben devletime, milletime hizmet ediyorum anlayışı ile hareket ederse ülke kayıp yaşamaz.


Ozan Ahmetoğlu'ndan yabancı gözü ile Edirne ve Batı Trakya’da ki azınlık sorunu


Ozan Ahmetoğlu'ndan yabancı gözü ile Edirne ve Batı Trakya’da ki azınlık sorunu

·         Ozan Ahmetoğlu, İskeçe Türk Birliği Başkanı. Batı Trakya Türkü. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Hayatını Türklerin Batı Trakya’da azıklık olduğunu, Yunanistan Devletince bu statünün kabul edilip uygulanmasına adamış, iyi niyetli mütevazı ve çalışkan bir kişilik sahibi. Edirne’yi bizlere yabancı gözü ile anlatıp daha iyi olması için düşüncelerini aktardı.
     Günümüzde, Yunanistan sınırları içindeki Batı Trakya bölgesinde yaşayan, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi çerçevesinin dışında tutulmuş Türk Müslüman toplumu, doğrudan bağları mevcut Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının memleketlerini ve/veya kökenlerini ifade etmek için kullanılan tanımdır.
     Bölgede yaşayan Batı Trakya Türkleri Osmanlı fetihleriyle, bölgeye Anadolu’dan yerleştirilen kökeni Oğuzlar’a dayanan Türkmenlerdir. Batı Trakya, Osmanlı Devleti tarafından 1363 yılında fethedildiğinde, bölgeye Türklerin yerleşmeye başlamasının ardından 1913 yılında I. Balkan Savaşı ile Bulgaristan’a geçene kadar 549 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır.
     Bölgeye 1357–1359 yılları arasından Anadolu’dan Türk göçleri yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir. 1360 yılına ait belgelerde bu bölgede Türkçe adlar taşıyan birçok köy ve çiftliğin kurulmuş olduğu görülmektedir.
     Anadolu’da Yunanlıların yenilgiye uğratılmasının ardından bölgede Yunanlılara karşı akınlar ve baskınlar 1923 yılının Temmuz ayına kadar sürmüştür. Ankara hükümeti tarafından 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması na giden Türk heyetine verilen direktifte Batı Trakya'nın geleceğinin halkoylamasıyla belirlenmesine çalışılması idi. Fakat Lozan Antlaşması’yla Batı Trakya Yunanistan’a bırakıldı. Lozan Barış Antlaşmasına göre Batı Trakya Türkleri milli değil, dini azınlık statüsündedirler. Antlaşmaya göre adlandırılmaları Müslüman azınlık tır.
ü    Öncelikle bize İskeçe Türk Birliği’nin yapısını ve faaliyetlerini anlatırmısınız?
Ozan Ahmetoğlu: İskeçe Türk Birliği 1927 yılında kurulmuş ve Batı Trakya Türk Azınlığı’nın en eski derneğidir. Kültür, sanat, müzik ve spor alanında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşudur.
İskeçe Türk Birliği’nin biçki – dikiş – nakış ve el sanatları kursları mevcuttur. Ayrıca halk oyunları ekipleri, müzik kursu, resim kursu, Türk sanat müziği korosu, futbol takımı, son derece aktif bir kadınlar kolu ve gençlik kolu vardır. Öğrencilere eğitim alanında danışmanlık hizmetleri veren İTB eğitim danışmanlığı bulunmaktadır.
İskeçe Türk Birliği 1927 yılından 1983 yılına kadar resmi ve yasal olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 1983 yılında Yunanistan devletinin “Batı Trakya’da Türk yoktur” politikası uyarınca tabelası sökülmüş ve 1984 yılı başlarında dönemin İskeçe valisi tarafından derneğin

resmiyetinin elinden alınması ve kapatılması talebiyle dava açılmıştır. İskeçe Türk Birliği’nin bu davaya karşı yürüttüğü iç hukuk mücadelesi 2005 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Yunanistan Yargıtay Mahkemesi İskeçe Türk Birliği aleyhine karar alınca hukuk mücadelesi uluslararası platforma taşınmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2008 yılında kararını açıklamış ve İskeçe Türk Birliği’ni haklı bulmuştur. Bunun akabinde İskeçe Türk Birliği, AİHM kararının uygulanması ve derneğin resmi statüsünün iade edilmesi talebiyle Yunanistan’da mahkemeye başvurmuştur. Ancak Yunanistan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamamakta ve İskeçe Türk Birliği’nin resmiyetini iade etmemektedir. 1983 yılında başlayan 35 yıllık hukuk mücadelemiz devam etmektedir.
ü    Yabancı gözü ile Edirne’yi bize anlatırmısınız?
Ozan Ahmetoğlu: Sultanların şehri, şehirlerin sultanı sloganı ile tanıdım Edirne’yi. Edirne’den geçişlerim olmuştu ama gezme amaçlı ilk kez geleli 7 – 8 sene öncesine rastlar. Edirne’nin bu kadar tarih dolu bir şehir olduğunu düşünmüyordum. Ziyaretlerim sırasında Edirne’nin yaşayan bir tarih olduğunu gördüm.
ü    Biz Edirne’yi tanıtabiliyormuyuz?
Ozan Ahmetoğlu: Tanıtım anlamında yapılması gereken işler olduğu kanaatindeyim. Spesifik olarak son yıllarda gerek yatılı, gerekse günübirlik turizmde mesafe kaydettiğini düşünüyorum. Ben Batı Trakya Türküyüm. Son zamanlarda gerek Yunanlıların, gerekse Batı Trakya Türklerinin sıklıkla Edirne’ye geldiğini görüyorum. Gelen insanlar da memnun ayrılıyorlar. Bu trend gün geçtikçe de artıyor. Ama Türkiye’nin Batı Trakya dışındaki Yunanistan’da, Filibe sonrasındaki ve Balkanlarda’ki Bulgaristan’da, Romanya’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Bosna-Hersek’te, Hırvatistan’da, Karadağ’da, Kosova’da, Sırbistan’da, Slovenya’da tanıtımın yapılması gerekiyor. Neden gerekiyor? Sadece Edirne’ye daha çok turist gelip döviz bıraksınlar diye değil. Balkanlarda’ki insanların da buradaki kültür zenginliğini görüp tarihi yaşamaları açısından önemlidir. Edirne’nin tanıtımı yukarıda saydığım ülke ve bölgelerde ciddi planlama dâhilinde yapılmalıdır diye düşünüyorum.
ü    Yunanistan’da ki sağlık sektörü ile Edirne’de ki sağlık sektörünü kıyaslayarak değerlendirirmisiniz?
Ozan Ahmetoğlu: Yunanistan’da sağlık sektörü sosyal güvence kapsamında olduğu için bir anlamda tercih devlet kuruluşlarına yapılır. Son yıllardaki ekonomik kriz nedeni ile Yunanistan halkı özel sağlık kuruluşlarına gidip tedavi olamıyor.  Türkiye’de son yıllarda sağlık sektöründe ciddi gelişmeler gösteriyor.  Edirne de bir anlamda bundan nasibini almış. Türkiye ile Yunanistan arasında bir sağlık anlaşmasının olup olmadığını bilmiyorum. İki ülke arasında sağlık anlaşmasının yapılmasının çok isabetli olacağını düşünüyorum. Örneğin Edirne’de bir Trakya Üniversitesi var. Bugün arkadaşlarımla üniversitede bir etkinliğe katıldık. Buranın 20 yıl öncesi ile kıyaslama yaptığımızda çok ciddi değişim ve gelişme olduğunu gördük. Aynı şey Tıp Fakültesi için de geçerli. Yunanistan tarafında da merkezi Gümülcine’de olan İskeçe’de, Dedeağaç’ta bölümleri olan bir Trakya Üniversitesi var. Trakya Demokritos Üniversitesi. Bu iki üniversitenin sağlık başta olmak üzere birçok alanda işbirliği yapma imkânları var, olmalıdır da. Bunun mutlaka gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu işbirliği her iki ülke insanı için de, bölge insanı için de çok faydalı olacaktır. Çok güzel bir atasözü var. ‘Komşu komşunun külüne bile muhtaçtır’ diye. Trakya Üniversitesinde 800 civarında Batı Trakyalı öğrenci var. Bunun dışında yüksek lisans yapanlar var. Edirne’de çalışan Batı Trakyalı birçok insan var. Sonuç itibari Edirne’de çok ciddi Batı Trakyalı akademik potansiyel var. Aynı şekilde Yunanistan da Türkiye’de gerek lise gerekse üniversite eğitimi almış çok ciddi sayıda insanlar var. Bunlardan birisi de benim. Eğitimimi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gördüm. Bundan dolayı Türkiye’ye teşekkür ederiz. Bunun iki ülke arasında ki ilişkilere olumlu yansıyacağını tahmin ediyorum. Son zamanlarda Yunanistan’dan Edirne’ye çok sayıda insan gezmeye, alışveriş yapmaya geliyorlar, döndüklerinde Edirne’den övgü ile bahsediyor. Bu memnun ayrıldıklarının kanıtıdır. Son iki yıldır Yunanistan’dan Edirne’ye gelen çok ciddi sayıda insan var, aynı şekilde Edirne’den de Yunanistan’a gelen insan sayısı da çok. Bu sevindirici bir olaydır. 10 sene önce bizim Batı Trakya Türkleri dahi Keşan’a gidiyor alış verişini yapıyor dönüyorlardı. Ama şimdi öyle değil. Edirne bir cazibe merkezi oldu. Edirne’ye geliyorlar, alışveriş yapıp geziyorlar, eğleniyorlar kimi konaklıyorlar ve dönüyorlar.  Şimdi iki günlük bir tatil var, çoluk çocuk Edirne’ye geldik.
ü    Edirne’de bulunan ticari kurumlar her hafta Yunanistan’a otobüs gönderse, konaklamalı gelmek şartı ile turist getirse nasıl olur?
Ozan Ahmetoğlu: Olabilir tabii ki. Ancak öncelikle bunun hukuki açıdan mümkün olup olmadığına bakmak gerekir. İki ülkenin bu konuda anlaşması lazım. Elbette bu imkân sağlanırsa iyi olur, ciddi anlamda proje olabilir, hizmet olur. Gelme niyeti olmayanlar da gelir. Ulaşıma verecekleri ücreti otele verirler. Hem onlar Edirne’yi daha fazla gezip görme, alış veriş yapma imkânı bulmuş olurlar, hem Edirne daha fazla kazanmış olur, hem de iki ülke halkı arasında ki ilişkiler daha fazla gelişmiş olur. Bu zamanla devlet politikalarına da  yansır. Ülkeler arasındaki turizm hareketliliğinin halklar arasında ve devletler arasındaki ilişkilere olumlu yansıdığını düşünüyorum. Bu açıdan da bakında karşılıklı olarak turizmin gelişmesi ülkelerin ve vatandaşların yararınadır.
ü    İki ülke turizminin gelişmesi için neler yapılabilir?
Ozan Ahmetoğlu: Gördüğüm kadarı ile halk zaten gerekeni yapıyor. Bunun dışında da yapılabilecek şeyler muhakkak vardır. İki ülke halkının kurduğu dernekler, sivil toplum örgütleri birlikte projeler yapabilirler. Örneğin bildiğim kadarıyla Türk, Bulgar, Yunan Dostluk Grubu Derneği var. O üç ülkeyi kapsayan bir koşu yapıyor. Ne güzel. Belki sembolik bir şey ama ülke halklarını bir birlerine yakınlaştırıyor. Bu olay belki daha çok geliştirilebilir. Örneğin farklı sivil toplum kuruluşları ile üç ülkede bir kültür festivali yapılabilir. Örneğin bu sene Edirne’de, seneye Gümilcine’de, bir daha ki sene Haskova’da veya başka şehirlerde olabilir.

16 Şubat 2018 Cuma

Hanife Gül Ercan: “Edirne’nin bir tek kurtuluş yolu var o da TURİZM”

“   - Edirne turizminin, ticaretinin, tarımının, sanayisinin daha iyi gelişmesi için her zaman Edirne’yi düşünen Vali, Edirne’yi düşünen Belediye Başkanı, Edirne’yi düşünen ETSO Başkanı, Edirne’yi düşünen Edirne Ticaret Borsası Başkanı, Edirne’yi düşünen Esnaf ve Sanatkârları Odaları Birliği Başkanının görevde olması lazım ve hepsinin birlikte hareket etmeleri lazım.”
Hanife Gül Ercan, Aslen Alpulu’lu olan Hanife Gül Ercan uzun yıllardır Edirne’de Mali Müşavirlik yapıyor ve ticaretle uğraşıyor. Edirne’nin renkli simalarından. Her zaman kendisine öz güveni olan, azmi,  kararlı çalışmasıyla, zoru başarmayı ilke edinmişliği ve toplumsal yardımseverliği ile tanınan girişimci sempatik bir kadın.

ü    Edirne’yi turizmi ile ticareti ile bize değerlendirirmisiniz? Eksikleri nelerdir, fazlaları nelerdir, neler yapılması gerekiyor?
H. Gül Ercan: Edirne turizminin, ticaretinin, tarımının, sanayisinin daha iyi gelişmesi için Edirne turizminin, ticaretinin, tarımının, sanayisinin daha iyi gelişmesi için her zaman Edirne’yi düşünen Vali, Edirne’yi düşünen Belediye Başkanı, Edirne’yi düşünen ETSO Başkanı, Edirne’yi düşünen Edirne Ticaret Borsası Başkanı, Edirne’yi düşünen Esnaf ve Sanatkârları Odaları Birliği Başkanının görevde olması lazım ve hepsinin birlikte hareket etmeleri lazım. Tarihi Kaleiçi semtinin öncelikle restore edilerek turizme kazandırılması lazım. Bu konuda faaliyet gösteren ilk kadın girişimci benim. Edirne’ye konaklamalı turist gelmediğinden yakınıyoruz. Edirne’ye günde 100 otobüs konaklamalı turist gelse bunu karşılayacak yatak kapasitemiz var mı? Olanlardan da yıldızlı otellerin dışındakilerin durumu pek iç açıcı değil. Gelen turistlerin hepsi de her zaman yıldızlı otellerde kalmak istemiyor. Geçmişi yaşayabileceği, tarih kokan butik otellerde konaklamak istiyorlar. Yetiştikleri mahallede konaklamak istiyorlar. Bizim bu konakları aslına uygun restore ederek tarihi yaşamalarına vesile olmamız lazım.
 Bu aralar dövizde ki artış nedeni ile özellikle Balkan ülkelerinden Edirne’ye turist akışı var. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Alışveriş için günübirlik gelen turistlere Edirne’yi cazip kılalım ki gönüllü turizm elçimiz olsunlar, ülkelerine döndüklerinde reklamımızı yapsınlar komşularının da gelmesini sağlasınlar. Edirne’nin dört giriş kapısı var. Buralara ilimizi simgeleyen motiflerle oluşturulmuş giriş kapıları yapılması lazım. Edirne mutfağını tanıtırken ciğer ve köftemizin yanı sıra yöresel yemeklerimizi de tanıtmamız daha cazip hale getirmemiz lazım. Edirne bir sınır kenti ama sınır ticareti yapamıyorsun. Bunun en kısa zamanda başlatılıp, Edirne’de yaşayanların yararlanılmasını sağlamamız lazım.
ü    Kaleiçi’n de ki Matmazel Clara’nın Konağı’nı alıp restore etmek nereden aklınıza geldi?
H. Gül Ercan: Fransızca Öğretmeni olan Clara, anne babası vefat edince erkek kardeşiyle birlikte yaşamaya başlamış. Doktor olan kardeşinin bir süre sonra İsrail'e göç etmek istemesi üzerine ise, yalnız kalmak pahasına çok sevdiği evinden ve Edirne'den ayrılmamış. Ben ve kızım evini çok seven bu kadının hikâyesinden etkilendik. Hemen yakınımızda ki Bulgaristan’ın Nessebar’ı, Sunny Beach’i tatil beldelerini, Fransa’da Nice, Paris’i falan gördüm. Buralar tarihi dokularını yaşatması ile ünlü yerleşim yerleri. Neden Kaleiçi böyle olmasın dedim. Alıp restore etmeye karar verdik. Amacım tamamı ile Edirne’ye tarihi güzel bir eser kazandırmak ve kadınlara önce olmak. Kaleiçi’nde bir sürü yıkık ev var. Ben aldığımda zamanın Edirne Valisi Sayın Dursun Ali Şahin öncelikle onarıma müsait ve tarihi özelliği olan 16 konağı planlamaya aldıklarını söyledi. Konağın rölevesini Edirne Valiliği yaptı. Total statıon adı verilen bir cihaz getirdi, rölöve ölçü alımlarında ve çizim aşamasında kullandılar. Yatay ve düşey açı ölçümlerini sürekli ve otomatik olarak yapabilen, mm hassasiyetinde mesafe okuyabilen, hesaplanmış sonuçları anında ekranda gösterebilen ve hafızaya kayıt edebilen bu cihazı ben getirtmeye kalksam en az 40 bin lira vermem gerekirdi. Kültür Bakanlığına müracaat ettim, proje yardımı aldım. Tabi bu aldığım yardımlar harcadığım paranın yanında devede kulak değil fakat Allah razı olsun yine de destektir. En azından arkanda devletin olduğunu hissediyorsun. Bunu ben yapabiliyorsam herkes yapabilir. Edirne Valiliği ve Belediye her konuda yardımcı oluyorlar. Bu konuda girişimde bulunmak isteyen bayanlara elimden gelen bütün yardımı yapmaya hazırım.
Restorasyonunu yaptırdığım evde Matmazel Clara’nın elime geçen bütün eşyalarını sergileyeceğim. Evin her köşesinde onun anılırını yaşatacağım. İsteyenlere konakta piyona dersleri verilmesini sağlamak istiyor. Her ay Türk Sanat Müziği, Rum, Yahudi, Ermeni bestekârlardan oluşan repertuarlarla resitaller vermek istiyorum. Edirne’nin güzel bir geçmişi var. Neden onu Kaleiçi’nde yaşatmayalım?