Av. Çağrı Muştu: “Edirne, tarihiyle kavuşamamış, buluşamamış bir şehir”
·
Av. Çağrı Muştu; özellikle haksızlık karşısında
aldığı tavırla, dobra dobra konuşurken bile takındığı sempatik tavrı ile Edirne’nin
sevilen simalarından. Edirne’nin Havsa ilçesi Köseömer Köyü doğumlu, anne
tarafı Osmanlı Köyünden. Aslında hepimizde olduğu gibi göçmen torunuyum ben.
Bize biraz kendinden bahsedermisin dediğimizde, “Ne anlatayım? Gariban adamın
biriyim, ben değil Edirne’m önemli ben değil Trakya’m önemli ben değil Ülkem Türkiye’m
önemli ben değil gönül coğrafyamız önemli diyor .” diyor. Konuyu kapatıyor. “Bir işi doğru yapmak, niçin yanlış yapıldığını
açıklamaktan daha az zaman alır.” mantığı ile hareket ettiği için takdir
topluyor. Röportajımızı Çamlık çay bahçesinde arkadaş gurubu ile yapıyoruz, Ali
Kılıç, Kerim Saraç, Bülent Günal’da ara sıra bize katılıp fikirlerini
açıklıyorlar.
ü Av. Çağrı Muştu olarak
özellikle turizm açısından Edirne’yi değerlendirirmisiniz? Daha iyisinin olması
için önerileriniz nelerdir?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’m tarihi
eserler, kültür, medeniyet açısından mükemmel bir geçmişe sahip olmasına rağmen, aslında
tam manasıyla tarihinde; tarihiyle kavuşamamış,
buluşamamış bir şehir. Edirne bir tarih akvaryumu. Ağır sanayiyi
Edirne’ye getirerek geçmiş ve görkemli tarihi ile buluşturamayız. Eğitimi ve
kültürü turizme uyarlayarak geçmişimizin ihtişamını bugünümüze ve yarınımıza
taşıyacak yatırımlar yapılması lazım. İlin tarihini ön plana çıkarmamız lazım.
Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Edirne Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün işini
biraz ciddiye alması lazım. Göstermelik olarak gün yüzüne çıkarıp bırakarak
değil, işlevsel hale getirecek projeler üreterek hayata geçirmesi lazım. Birçok
ilde bu gerçekleştirilmiş. Biz sadece gelen turiste Alipaşa Çarşısını gezdirip
gönderiyoruz. Nereden gelirse gelsin Edirne’de en az bir gece konaklatacak
bulunduğu saat ve günler süresince sadece tarihi eserlerimizle değil bunun
yanında kültürel geçmişimizle de tanıştırmayı sağlayacak projeler üretilmesi
lazım. Verilere göre Edirne’ye3 milyon 190 bin 400 gelmiş.
ü Bu
veriler hangi kriterlere göre saptanmış? Bu sayıya gümrük kapılarından
Türkiye’ye giriş yapıp Edirne’ye uğramadan otobandan geçip giden turistler,
Türkiye’nin çeşitli illerinde ki belediyelerin kumanyalarını da yanlarına koyup
gönderdiği, çöplerini Edirne’ye bırakıp giden günü birlik turistler, komşu
ülkelerden sadece alış veriş yapmak için gelen günü birlik turistler gibi
çeşitlerini çoğaltarak sayabileceğimiz turistler dâhil mi?
Av. Çağrı Muştu: Bu
turizm konusundaki bilgi geçen gün bir toplantıda Edirne Valimiz Sayın Günay ÖZDEMİR’in
bizlere verdiği sayı 3 milyon 190 bin 400.
Bana göre yanlış düşünüyorsunuz. Gümrüklerden giriş yapan kişilerde
Edirne topraklarına girdiklerinde öyle yâda böyle bir katma değer
oluşturuyorlar. Gümrükte çalışanlar Edirne’de oturuyorlar. Aldıkları maaşı
Edirne’de harcıyorlar. Giriş yapanlar Edirne merkezine giriş yapmasa da, en
azından otoban gişelerinden geçiş yapıyorlar ve otoban parası ödüyorlar. Giriş
gişelerinde çalışanlar da Edirne’de oturuyor, aldıkları maaşı Edirne’de
harcıyorlar. Dolaylı da olsa Edirne’mize bir katma değer sağlanmış oluyor.
Çeşitli il belediyelerinin Edirne’ye gezi amaçlı gönderdikleri turistler
kumanyalarını yanlarında getirseler dahi mutlaka en az bir öğün yemek yiyip
ufak da olsa hediyelik eşya alıyorlar. Alış veriş için gelenler zaten
ihtiyaçlarını karşılamak için geliyorlar para harcıyorlar. Demek oluyor ki bu
rakamı turizm verileri dışında tutamazsınız. Bu demek oluyor ki biz
eksiklerimizi gidererek günü birlik gelen veya geçip giden turistleri
konaklamalı Edirne’ye yönlendirecek projeler hazırlayıp uygulamaya koymamız
gerekiyor. Kısa ve özetle, Edirne’ye turist geliyor biz yeterince istifade
edemiyoruz. Gelen kişilerin belli program dâhilinde gezip göreceği, alışveriş
yapacağı, konaklayacağı yerleri oluşturmak lazım. Şu anda benim içimde en fazla
kanayan yara Rüstem Paşa Kervansarayı. Âtıl vaziyette duruyor. Diğer Ekmekçizade
Kervansarayı’da aynı şekilde sadece belli zamanlarda resmi davet ve protokollerde
açılıp kalan zamanlarda maalesef âtıl vaziyette duruyor. Projesini iyi
yapamadıkları için senelerdir onarımı devam ediyor. Yoksa on defa onarımı
biterdi. Onarımı yüklenici firmanın şartnamede kabul edilen süre
içinde bitirmesi gerekir. Bunun dışına çıkamaz. Bunların bir an önce faaliyete
geçerek tanıtımın gerçekleşmesi bir nevi reklamının yapılması lazım.
ü Edirne’nin
kültürel anlamda tanıtımını nasıl yapabiliriz?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’nin
tanıtım yönünden büyük sıkıntıları var. Edirne’de “Roman Kültürü” ile ilgili ön
plana çıkan ya da çıkartılan bir durum söz konusu. Ağırlıklı olarak bu vurgulanıyor.
Roman kültürü bizim zenginliğimiz, bunun yanında Roman vatandaşlarımız okuldan
mahalleden çocukluğumuzdan gençliğimizden arkadaşlarımız, dostlarımız ve
kardeşlerimiz. Fakat Edirne geneli olarak düşündüğümüzde birçok medeniyete ev
sahipliği yapmış, Türkiye’nin Balkanlar/Avrupa sınırına en yakın yerleşim bölgesi
olduğundan ülkemiz açısından önemli bir transit merkezi; ülkenin Avrupa’ya
açılan kapısı niteliğindedir. Yaklaşık 90 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'na
başkentlik yapmış; Osmanlı mimarisini doruk noktasına taşıyan görkemli dini
yapıları ve sivil mimarlık örnekleri ile ön plana çıkmıştır. Edirne’de cami,
mescit, tekke, türbe gibi dini yapılar; medrese, külliye gibi eğitim ve imaret,
çeşme, sebil, hamam gibi sosyo-kültürel yapılar; han, çarşı, bedesten gibi
ticari yapılar; kilise, sinagog gibi Osmanlı gibi muazzam bir yönetim
kabiliyetine sahip olan devletimizde diğer dinlere inanan kişilere yönelik kendilerinin
dini mekanlarıve yapıları; köprü, sukemeri gibi su yapıları yanı sıra çok
sayıdaki sivil mimarlık örnekleri kente kimliğini kazandıran, Osmanlı kültürünü
ve mimarisini yansıtan öğeler arasındadır. Edirne Osmanlı Türkleri tarafından
Bizanslılardan alındığında şehirde kültür itibari ile Rumlaşmış, din itibari
ile de Hıristiyan olmuş Traklar mevcuttur. Hatta Türklerle birlikte Bulgarlar,
Yunanlar, Yahudiler, Ermeniler de Edirne’de yaşamışlardır. 15. yüzyılın ikinci
yarısında da Osmanlı topraklarına sığınan Musevilerin birçoğu Edirne’ye gelerek
burada cemaatler halinde yaşamışlardır. Tüm bu kültürlerin çok ilgi ve dikkat
çekici halde tanıtılması lazım.
ü Edirne’nin
gelişimini, kalkınmasını nasıl sağlayabiliriz?
Av. Çağrı Muştu: Edirne’nin değişik alanlardan
gelişmesi, kalkınması çok kolay değil. Yerleşim alanlarını genişletmeye, sanayi
sokmaya çalışırsak tarım alanlarında ki zenginliğimizi kaybedeceğiz.
Planlamanın bunları düşünerek yapılması lazım. Siz halka sorduğunuzda bunu
söylemiyorlar. Şehrin alt yapısından başlayıp kendi sorunlarını dile getiriyor.
Yerel yönetimin de bunlara yönelmesi çok zor. Yerel yönetimin halkın günlük
yaşantısında ki sorunları çözmesi lazım. Diğer sorunları ilgili Bakanlıkların
İl ya da Bölge Müdürlükleri vasıtasıyla çözüm yollarına gidilmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Kerim Saraç: Turizm müdürlüğünün
çarşıda bir tane irtibat bürosu var, ara sıra mesai saatlerinde açılıyor ve
burayı kimse bilmiyor. Bütün belediye başkanlarına söyledim, Eski Caminin
yanında çiçekçilerin bulunduğu yere küçük bir barakaya turizm danışma bürosu
açın dedim. Edirne’de boşta olan bir sürü yabancı dil bilen öğretmen var,
turistlere sadece tanıtım broşürü verip yol tarif etseler yeter. Sonra tarihi
yerlerde ki turist rehberlerini görüyoruz. Yüzde 90’ı Edirne dışından gelmiş.
Yabancı Selimiye Camii’ni, Külliyeyi veya Meriç Köprüsünü gerektiği gibi
anlatamaz, bütün özelliklerini tamamen anlatamaz. Mesela Eski Caminin Çeşmeli
Minaresini bilen var mı? Eski Caminin güney kısmında ki birinci
minaresinde çift kapı olduğunu bilen var mı? Neden batıya doğru bir kapı daha
açılmıştır? İslam’ı batı yaymak için ikinci kapı açılmıştır.
Bülent Günal: Mehmet Akif’i bilmeyen
bir nesil neden batıya kapı açıldığını idrak edemez. Neyi ne kadar anlayacağı
tartışılır. Mehmet Akif üç sene Edirne’de ziraat mühendisliği yapmış. Nerede
kalmış, evi neresi? Bilen var mı? Bunu araştıracaksın, yaşadığı yeri bulup
restore edeceksin, gelenlere yaşatacaksın. Mehmet Akif ne İsa’ya yararsın, ne
Musa’ya. Ne İslamcısı sevmiş ne Atatürkçüsü! Ama o zaman söyledikleri bir bir
çıkmış. Günümüzde yol haritası olarak herkesin bilmesi gerekiyor. O dönemde,
yoksulluk, imkânsızlıklar içinde bu gibi insanlar çıkmış toplumun geleceğini
yönlendirmiş. Bu gün varlığın imkânların içinde kimse çıkıp yeni fikirler yeni
yol haritaları sunmuyor.
Av. Çağrı Muştu: İnsanlar
amaçlarından sapmış. Yeni nesli ortak hedeflere yönlendiremediğin sürece hiçbir
şeyden sonuç alamazsın. Çocuklarımıza ve gelecek nesillerimize Kültürümüzü,
medeniyetimizi, eserlerimizi bilmeye, öğretmeye çalıştığımız gibi bunların
yanında tarihimizin başarılı ve acı dolu zamanları birlikte olmak üzere
öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Japonlar öğrencilerini Hiroşima’ya Nagazaki’ye
götürüp bombalanan yerlere götürüp gezdiriyor tarihlerini orada öğretiyor,
bilinç oluşturuyorlar. Örneğin Selimiye Camii’ne Balkan savaşı döneminde isabet
eden daha sonraki restorelerde bu iz kalsın diyerek bırakılan top izini kaç
kişi biliyor? Biz ne yapıyoruz? Çanakkale gezisi düzenliyoruz, orada ne
anlatabiliyoruz ne yaşatabiliyoruz? Edirne’ye gelen turiste ne anlatabiliyoruz
ne yaşatabiliyoruz?
ü Edirne’de
kurumlar uyumlu çalışıyor mu?
Av. Çağrı Muştu: Bir
dönem herkes kendi hükümdarlığını ilan etmeye çalışmış daha sonra bunun kimseye
fayda getirmediğini idrak etmişler. Ama şimdi ne kadar bir araya
gelebiliyorlar? Tartışılır! Bütün kurumların Edirne’ye menfaat sağlama bilinci
ile hareket etmesi lazım. Ortak paydanın sen ben değil Edirne olması gerekir.
Müdüründen personeline, Başkanından üyesine kadar bütün kurumların önce
Edirne’ye, sonra Türkiye’ye faydalı işler yapabilme çabasında olması lazım. Her
yerde müdüre veya başkana yakın kişilernemalanıyor. Bunu öncelikle ortadan
kaldırmak lazım. Siyasi görüş, din, dil, ırk ayrımı yapılmadan toplumun
genelinin menfaati için çalışmak lazım. Edirne’de en büyük sorun işsizlik. Buna
siyasilerin müdahale etmemesi lazım. Müdürler veya başkanlar çalışacağı
kişileri kendi kriterlerine göre hiç kimseye rant yaratmadan seçip işe alması.
İş yapacak kişilerde ya da iş yapması için makama gelen kişilerde işinde
liyakat bunun yanında Edirne’mize sadakat olmalıdır. Her adam her işi yapamaz.
ü Size
göre Edirne’de iş mi yok işçi mi yok?
Av. Çağrı Muştu: Bana
göre hem Türkiye’de ki hem de Edirne’de sıkıntı etiket sıkıntısı. Biz
karşımızda ki kişiye önce adını sonra ne iş yaptığını sorup ona göre
yaklaşımımızı belirliyoruz. Bunu gören insanlarda ara meslek veya emeğe dayalı
mesleğe yönelmiyorlar. Bugün iyi bir inşaat kalfası ayda 30 bin lira civarında
para kazanıyor. Hangi memur ayda 30 bin lira kazanıyor? Bu nasıl olur eğitim
politikası ile olur. Köylerde çobanlar dahi 3 bin lira civarı maaş alıyorlar.
Kaç tanesi Edirneli? Hepsi Suriyeli, Özbekistanlı falan. Sürü sahibinin çocuğu
kendi hayvanlarını otlatmıyor. Bu sektörlerde gelecek olduğunu görmüyorlar. Bu
döngüyü devletimizin ve hükümetimizin ilgili bakanlıklarının çok iyi
toparlaması lazım. Teşviklerin tarım ve hayvancılık sektörlerinde cazip halde
sunulması sonucu büyük bir iş sahası oluşabilir.
Kerim Saraç: Bu memlekette yaşayıp,
buranın havasını suyunu içiyorsak hizmet etmek zorundayız. Bunun amiri memuru
yok. Her alanda hizmet etmek zorundayız. Bana göre Türkiye’de en büyük
laçkalık, en büyük sorun Milli Eğitim. Eğitim politikası iktidara göre
belirlendiği sürece bu sıkıntı aşılamaz. Zamanında kurulan köy enstitüleri
kapatılmasaydı Amerika’yı on defa geçerdik.
Bülent Günal: Ben sorunu da çözümü de
insanda buluyorum. Zamanında köy enstitülerinde çalışan öğretmenler bir idrak,
bir bilinç içinde çalıştılar. Maddi mefhumu kendi değerleri üzerinde
görmediler. Bizim ne kadar kabul etmesek de Türklük ve İslamiyet üzerine
oluşmuş genetik değerlerimiz var. Milli Eğitim köy enstitülerini tekrar kursa
başarılı olurmuyuz? Olamayız! Neden? Çünkü sistem değişik, bu sistemde başarılı
olamazlar. Bu idrak meselesi. Dünyada ki bütün ekonomik sistemleri araştırıp
kitap yazan birisi, Tam başkanlık, Yarı başkanlık, Parlamenter
cumhuriyet, Parlamenter monarşi, Anayasal monarşi, Mutlak
monarşi, Tek parti rejimi cumhuriyeti, Parlamenter
cumhuriyet, Parlamenter monarşi, Anayasal monarşi, Mutlak monarşi, Tek
parti rejimi, Aristokrasi, Meritokrasi, Cunta, Plütokrasi, Stratokrasi,
Talassokrasi, Teknokrasi, Timokrasi, Otoriteryenizm, Otokrasi, Despotizm,
Diktatörlük, Totalitarizm, Anarşi, Kritarşi, Cumhuriyet Teokrasi, Sosyalizm,
Kominizim, Merkantilizm gibi aklınıza gelen bütün yönetim sistemlerini
araştırıp özet olarak, “İyi sistem yoktur, iyi yönetilen sistem vardır. Kötü
sistem yoktur, kötü yönetilen sistem vardır. Hiçbir sistemde problem yoktur,
sistemi yönetenlerde problem vardır. Biz sistemi doğru yönetebilirsek, onun
yönetimsel amacına varabilirsek başarılı oluruz. Türkiye’de ki köy enstitüleri
sistemi Amerika’daki eğitim sisteminin bire bir kopyası idi. Bu sistemde
öğretici okul öncesi eğitimden başlayarak öğrencisine yapması gerekenlerin
öğretilerini veriyor. Neyle alakalı, Amerikan toplumunun değerleri ile alakalı.
Biz bunu daha ailede veremiyoruz ki. Eğitim nereden başlar, aileden başlar.
Kerim ağabeyin dediği gibi bunu bizler yapacağız. Çağrı yapacak, Ali ağabey
yapacak, Kerim ağabey yapacak, siz yapacaksınız, ben yapacağım yani herkes,
hepimiz ailede eğitim vermeye başlayacağız ki bir yerlere varalım. Karşımızda
her yanlışa menfaatleri uğruna evet diyen bir toplum var. Önce bu toplumun
değerlerini değiştirmek lazım. Hayır diyebilen, doğruyu söyleyebilen bir toplum
yaratmak lazım. Bütün problem bizler kısa zamanlı, küçük menfaatlerimizi uzun
zamanlı menfaatlerimize tercih etmemizden kaynaklanıyor. Bu da Amerikan
toplumunun, batı toplumunun bize vermiş olduğu tüketim anlayışından
kaynaklanıyor. Bu tüketim anlayışı ile her şeyi tüketiyoruz. Sadece
yiyecek değil, eğitim, kültür, tabiat, tarih her anlamda çabucak tüketiyoruz.
Çabuk ulaşıyoruz, çabuk tüketiyoruz. Konuşa konuşa, tartışa tartışa bunları
eritmemiz lazım.
Av. Çağrı Muştu: Bülent
ağabey haklı bir şeylerin değişmesi ile insanlar değişmiyor. Ama ön yargılı
olmamak ta lazım. Türkiye’de çoğu şehir bütün şehir olacak, ne değişecek kentin
belirlenen ihtiyaçlarına ödenek ilden dağıtılacak ama para yine Ankara’dan
gelecek. Bizim zamanımızda Anadolu Liselerini bitirenler çok iyi eğitim
alıyordu, istediği üniversiteye rahat girebiliyordu. Ben Anadolu Lisesi
mezunuyum, bizden sonra her lise Anadolu lisesi oldu eğitim kalitesi değişti
mi? Hayır! Biz her şeye taraf gözü ile bakıyoruz. Oncu buncu gözü ile
bakıyoruz. Oncu buncular bizleriz aslında farkında değiliz. Bazı çevreler
Atatürk’ü inkâr ediyorlar. Ben nasıl kendi Atamı inkâr edebilirim? Benim
açımdan öyle bir şey olabilir mi? Bizim aslımız Osmanlı’dan geliyor. Biz
Osmanlı’yı nasıl inkâr edebiliriz? Osmanlı bu kadar çok ulusu bir arada kabul
edip belirli kurallar çerçevesinde hoş görü ve mükemmel denilebilecek yönetim anlayışı
ile yaşamasını sağlamıştır. Bize şimdiye kadar Osmanlı’nın hep kaybeden kısmını
gösterip anlattılar. Hiç mi güzel bir şey yapmadı? Aynı şekilde bu gün
Atatürk’ü kötülemeye çalışan insanlar çıkıyor. Herkesin iyi veya kötü yönleri
vardır ve bu durum çok doğaldır. Ama biz her zaman insanların getirdiği
faydalara bakıp onu örnek almamız lazım. Önemli olan bir ülkede, devlet
politikasının sürdürülebilir olması. Bu Silahlı Kuvvetlerde de, Milli Eğitimde
de, Dış Politikada da her şeyde uzun ve birbirinin devamı olan birbirini
tamamlayan devlet politikalarının olması lazım. Hükümetlerin devlet
politikasını sürdürmesi lazım. Tabi günün şartlarına göre nüans değişiklikleri
olabilir. Milli Eğitim sistemi 5 senede kaç defa değişti. Neden? Biz daha kendi
sistemimizi oluşturamadık. Örneğin köy enstitüleri modelini o veya bu ülkeden
almış olabiliriz ama biz kendi sistemimize uygulayamadık. Daha sonra birileri
onu ideolojilerine hizmet etmesi için çabaladılar. Öyle de oldu, başka bir
ideolojiye hizmet ederek kapatıldı. Ona göre insanlar yetiştirilmesi lazım ve
bu birimlerde görev alacak kişilerin de siyasi iktidar yönünden hiçbir kaygısı,
iktidara yaranma duygusu olmaması lazım. Oturduğu koltuğa ben devletime,
milletime hizmet ediyorum anlayışı ile hareket ederse ülke kayıp yaşamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder