10 Ağustos 2018 Cuma

Mehmet Yalçın: “Karaağaç’ın yollar değişiyor, güzergahlar değişiyor, planlar değişiyor ama sorunlar hala ortada. Buçuk tepe istikametinden bir teleferik çalışması yapılarak, Karaağaç'a yolcu da taşınabilir. Böylelikle yerli ve yabancı turistlere Edirneyi çok güzel tanıtabiliriz.”

Mehmet Yalçın: “Karaağaç’ın yollar değişiyor, güzergahlar değişiyor, planlar değişiyor ama sorunlar hala ortada. Buçuk tepe istikametinden bir teleferik çalışması yapılarak, Karaağaç'a yolcu da taşınabilir. Böylelikle yerli ve yabancı turistlere Edirneyi çok güzel tanıtabiliriz.”

• Mehmet Yalçın, fotoğraf sanatçısı. Aslen, Malatya Pötürgeli, İstanbul doğumlu, 1985 yılından beri Edirne’de yaşıyor.  Vefa lisesini 1980 ihtilalı sebebiyle bitiremeyenlerden birisi. İstanbul’da ki fotoğraf stüdyosunun şubesini açmak için birkaç kez Edirne’yi gide gele benimsedi ve kaldı. Kızına daha evvel bir fotoğraf stüdyosu açmıştı. Kendisine de açmak gibi bir fikir hala zihnin bir yerinde duruyor. Şöyle böyle Edirne’de 34 yılı geride bıraktı. İki yıl Edirnespor’un kulüp başkanlığı görevini de yürüttü.  Şimdi de Karaağaç’taki Lozan Kafe’yi işletiyor.

Yıllardır Edirne’de, Karaağaç’ta Yaşayan Birisi Olarak Edirne ve Karaağacı Değerlendirir misiniz?
Mehmet Yalçın: Karaağaç Edirne'nin hava alma yeri gibi. Karaağaç’ın doğal güzellik ve serinliği bizleri cezbediyor. Ancak bu durum değişmeye başladı. Karaağaç’ın yollar değişiyor, güzergahlar değişiyor, planlar değişiyor ama sorunlar hala ortada. Örneğin burada hala umumi bir tuvalet bulunmuyor. Bu çok ciddi bir ihtiyaç. Özellikle hafta sonları konteyner düzeneği kurmak suretiyle Edirne'nin çeşitli yerlerine de Karaağaç bölgesine de umumi tuvalet yapılabilir. Köşe başlarında Karaağacın meyvesini sebzesini satan insanlar görüyoruz. Yerli ve yabancı turistler büyük alaka gösteriyor. Buna hiç kimse itiraz edemez ama bir düzensizlik var. Köşe başlarında, yol kenarlarında meyve sebze satılacağına, çiftçi ve esnaflara hizmet alanı oluşturmak gerek. Bir Pazar yeri oluşturulabilir düşüncesindeyim. Güzel sanatlar fakültesi köşe başında duruyor. Soruyorum, neden fakültenin bahçesine küçük dükkanlar yapılmaz, öğrencilerin yaptığı ürünler teşhir edilip, satılmaz? Bu proje hayata geçerse öğrencilerin çalışmaları tanıtılır, maddi kazanç elde edilir ve Edirne'nin tanıtımı doğru dürüst yapılır. Bildiğiniz gibi Meriç ve Tunca köprüleri üzerinden Karaağaç istikametine ulaşım tek şeride düşürüldü. Bu karar gayet makul; çünkü köprüler üzerinden geçen araçlar köprülere zarar veriyor. Ancak dönüş yoluna daha farklı bir güzergah açmak suretiyle bir köprü daha yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca hem yeni açılacak köprü, hem de halihazırda kullanılan köprünün çevresine alışveriş yerleri yaparak alanları değerlendirmekte mümkün. Buçuk tepe istikametinden bir teleferik çalışması yapılarak, Karaağaç'a yolcu da taşınabilir. Böylelikle yerli ve yabancı turistlere Edirneyi çok güzel tanıtabiliriz. Karaağaç yapılacak yeni köprüler ve teleferik çalışması ile çok daha fazla anlam kazanacaktır. Daha evvel nostaljik trenimiz vardı. Saraçlar Caddesinden, köprülere, oradan da bizim bulunduğumuz istikamete kadar gelen. Ancak trafiği engelliyordu. Demir bir köprü yapılmak suretiyle, yine nostaljik bir tren çalışması yapılarak ulaşım sorunu üzerine gidilebilir diye de düşünüyorum. Bu alternatifleri konuşmak zorundayız.
Karaağaç yeteri kadar değerlendirilemiyor. Burada bizim yeşil fasulyemiz var, domatesimiz var. Tarlalarda köylülerin ürettiği ürünler bunlar ve tamamen onların ticari faaliyetleri ile halkla buluşuyor. Edirne neden bunla yetiniyor? Domatesimiz varsa Dardanel gibi bir fabrikamız neden olmasın? Endüstri hamlelerini yapmak zorundayken, potansiyel varken biz hala ilkel yöntemlerle yetiniyoruz. Burada bir kooperatif kurularak, sebze-meyve gibi geleneksel ürünlerin markalaşması da sağlanabilir. Karaağaç ürünleri ile markalaşmak mümkün. Dardanel, Pınar gibi markalar bir telefonla Edirne’ye gelir. Böylelikle insanlara istihdam alanı da yaratırsınız.
Bir konuya daha dikkat çekmek isterim, roman vatandaşlarımız Karaağaç bölgesinde temizlik işlerinde çalışıyor. Ancak belediye onlara ulaşım hizmeti vermiyor. Roman vatandaşlarımız çalıştığı yere yürüyerek yahut bisikletle gitmek zorunda kalıyorlar. Belediye üstü başı temiz bir şekilde bu kardeşlerimizi taşıma işini bile yapamıyor. Bu soruna dikkat çeken bir belediye meclis üyesi olduğunu sanmıyorum! Bu insanlara yazık günah değil mi? Yine roman vatandaşlarımızın yatacak kalkacak yerlerine bir bakmak gerekiyor. Her kış yaşadıkları yerler sel altında kalıyor. Yazık günah değil mi?
Yine bu noktada öğrenci arkadaşlarımızın yaşadığı bir sıkıntıyı dile getirmek isterim. Bilhassa her gün okula gidip gelen arkadaşlarımız günde en az iki üç kez kent kart kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu da haliyle öğrencinin maddi durumunu yıpratıyor. Ne lüzumu var çocuklardan bu kadar para almanın? İstanbul’da olduğu gibi yıllık bir abonelik ücreti belirleyerek, öğrenci pasosu uygulamasına geçilmesinin çok daha uygun olacağını düşünüyorum. 65 yaş grubuna verilen kartlara da sınırlama getirmek gerektiğini düşünüyorum. Tabii verilsin, ama senede şu kadar, ayda şu kadar basabilirsin limiti getirilsin. Getirilsin ki belediye onlarda kullanacağı hakkı öğrencilere versin. Yine bir alternatif olarak belediye su paralarından cüzü bir miktarda para alarak, hepimizden aldığı bu parayı öğrencilerin ulaşım masraflarına kaynak olarak aktarabilir. Maksat çocuklarımızın kafası rahat bir biçimde okuması…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder