Mehmet Yalçın: “Karaağaç’ın
yollar değişiyor, güzergahlar değişiyor, planlar değişiyor ama sorunlar hala
ortada. Buçuk tepe istikametinden bir teleferik çalışması yapılarak, Karaağaç'a
yolcu da taşınabilir. Böylelikle yerli ve yabancı turistlere Edirneyi çok
güzel tanıtabiliriz.”
• Mehmet Yalçın, fotoğraf sanatçısı. Aslen,
Malatya Pötürgeli, İstanbul doğumlu, 1985 yılından beri Edirne’de yaşıyor. Vefa lisesini 1980 ihtilalı sebebiyle bitiremeyenlerden
birisi. İstanbul’da ki fotoğraf stüdyosunun şubesini açmak için birkaç kez
Edirne’yi gide gele benimsedi ve kaldı. Kızına daha evvel bir fotoğraf stüdyosu
açmıştı. Kendisine de açmak gibi bir fikir hala zihnin bir yerinde duruyor. Şöyle
böyle Edirne’de 34 yılı geride bıraktı. İki yıl Edirnespor’un kulüp başkanlığı
görevini de yürüttü. Şimdi de
Karaağaç’taki Lozan Kafe’yi işletiyor.
► Yıllardır
Edirne’de, Karaağaç’ta Yaşayan Birisi Olarak Edirne ve Karaağacı Değerlendirir
misiniz?
Mehmet Yalçın: Karaağaç
Edirne'nin hava alma yeri gibi. Karaağaç’ın doğal güzellik ve serinliği bizleri
cezbediyor. Ancak bu durum değişmeye başladı. Karaağaç’ın yollar değişiyor,
güzergahlar değişiyor, planlar değişiyor ama sorunlar hala ortada. Örneğin
burada hala umumi bir tuvalet bulunmuyor. Bu çok ciddi bir ihtiyaç. Özellikle
hafta sonları konteyner düzeneği kurmak suretiyle Edirne'nin çeşitli yerlerine
de Karaağaç bölgesine de umumi tuvalet yapılabilir. Köşe başlarında Karaağacın
meyvesini sebzesini satan insanlar görüyoruz. Yerli ve yabancı turistler büyük
alaka gösteriyor. Buna hiç kimse itiraz edemez ama bir düzensizlik var. Köşe
başlarında, yol kenarlarında meyve sebze satılacağına, çiftçi ve esnaflara
hizmet alanı oluşturmak gerek. Bir Pazar yeri oluşturulabilir düşüncesindeyim.
Güzel sanatlar fakültesi köşe başında duruyor. Soruyorum, neden fakültenin
bahçesine küçük dükkanlar yapılmaz, öğrencilerin yaptığı ürünler teşhir edilip,
satılmaz? Bu proje hayata geçerse öğrencilerin çalışmaları tanıtılır, maddi
kazanç elde edilir ve Edirne'nin tanıtımı doğru dürüst yapılır. Bildiğiniz gibi
Meriç ve Tunca köprüleri üzerinden Karaağaç istikametine ulaşım tek şeride
düşürüldü. Bu karar gayet makul; çünkü köprüler üzerinden geçen araçlar
köprülere zarar veriyor. Ancak dönüş yoluna daha farklı bir güzergah açmak
suretiyle bir köprü daha yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca
hem yeni açılacak köprü, hem de halihazırda kullanılan köprünün çevresine
alışveriş yerleri yaparak alanları değerlendirmekte mümkün. Buçuk tepe
istikametinden bir teleferik çalışması yapılarak, Karaağaç'a yolcu da taşınabilir.
Böylelikle yerli ve yabancı turistlere Edirneyi çok güzel tanıtabiliriz.
Karaağaç yapılacak yeni köprüler ve teleferik çalışması ile çok daha fazla
anlam kazanacaktır. Daha evvel nostaljik trenimiz vardı. Saraçlar Caddesinden,
köprülere, oradan da bizim bulunduğumuz istikamete kadar gelen. Ancak trafiği
engelliyordu. Demir bir köprü yapılmak suretiyle, yine nostaljik bir tren
çalışması yapılarak ulaşım sorunu üzerine gidilebilir diye de düşünüyorum. Bu
alternatifleri konuşmak zorundayız.
Karaağaç
yeteri kadar değerlendirilemiyor. Burada bizim yeşil fasulyemiz var,
domatesimiz var. Tarlalarda köylülerin ürettiği ürünler bunlar ve tamamen
onların ticari faaliyetleri ile halkla buluşuyor. Edirne neden bunla yetiniyor?
Domatesimiz varsa Dardanel gibi bir fabrikamız neden olmasın? Endüstri
hamlelerini yapmak zorundayken, potansiyel varken biz hala ilkel yöntemlerle
yetiniyoruz. Burada bir kooperatif kurularak, sebze-meyve gibi geleneksel
ürünlerin markalaşması da sağlanabilir. Karaağaç ürünleri ile markalaşmak
mümkün. Dardanel, Pınar gibi markalar bir telefonla Edirne’ye gelir. Böylelikle
insanlara istihdam alanı da yaratırsınız.
Bir
konuya daha dikkat çekmek isterim, roman vatandaşlarımız Karaağaç bölgesinde
temizlik işlerinde çalışıyor. Ancak belediye onlara ulaşım hizmeti vermiyor.
Roman vatandaşlarımız çalıştığı yere yürüyerek yahut bisikletle gitmek zorunda
kalıyorlar. Belediye üstü başı temiz bir şekilde bu kardeşlerimizi taşıma işini
bile yapamıyor. Bu soruna dikkat çeken bir belediye meclis üyesi olduğunu
sanmıyorum! Bu insanlara yazık günah değil mi? Yine roman vatandaşlarımızın
yatacak kalkacak yerlerine bir bakmak gerekiyor. Her kış yaşadıkları yerler sel
altında kalıyor. Yazık günah değil mi?
Yine
bu noktada öğrenci arkadaşlarımızın yaşadığı bir sıkıntıyı dile getirmek
isterim. Bilhassa her gün okula gidip gelen arkadaşlarımız günde en az iki üç
kez kent kart kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu da haliyle öğrencinin maddi
durumunu yıpratıyor. Ne lüzumu var çocuklardan bu kadar para almanın? İstanbul’da
olduğu gibi yıllık bir abonelik ücreti belirleyerek, öğrenci pasosu
uygulamasına geçilmesinin çok daha uygun olacağını düşünüyorum. 65 yaş grubuna
verilen kartlara da sınırlama getirmek gerektiğini düşünüyorum. Tabii verilsin,
ama senede şu kadar, ayda şu kadar basabilirsin limiti getirilsin. Getirilsin
ki belediye onlarda kullanacağı hakkı öğrencilere versin. Yine bir alternatif
olarak belediye su paralarından cüzü bir miktarda para alarak, hepimizden
aldığı bu parayı öğrencilerin ulaşım masraflarına kaynak olarak aktarabilir.
Maksat çocuklarımızın kafası rahat bir biçimde okuması…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder