9 Eylül 2018 Pazar

Rasim Özgün: “Edirne’nin tarihi yapısına uymayan, estetik kaygıdan uzak beton binalar, çöken yollar ve yağmur yağdığında taşan kanallar ile Edirne’ye ihanet ediyoruz.”


Rasim Özgün: “Edirne’nin tarihi yapısına uymayan, estetik kaygıdan uzak beton binalar, çöken yollar ve yağmur yağdığında taşan kanallar ile Edirne’ye ihanet ediyoruz.”

• Rasim Özgün, Edirne’nin Süloğlu, Akardere köyü doğumlu. Bir süre memurluk yaptıktan sonra esnaf olarak çalışmaya devam etti. SGK’dan emekli ve Üç Şerefeli Cami çay bahçesinin işletmeciliğini yapıyor. Gençliğinden itibaren günümüze kadar birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görevlerde bulundu. Şu anda da AK Parti Edirne İl Yönetiminde görev yapıyor. “Ben sivil toplum kuruluşlarında ve siyasi partilerde aktif görev almayı insanlara hizmet etmenin vesilesi olarak kabullendim. Bu görevleri hiçbir zaman iş değil görev olarak gördüm.” diyor.
Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rasim Özgün: Dolar ve Euro’daki yükseliş dış güçlerin ülkemizde oynadığı oyunla direkt ilgili. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda bunun sayısız örneğini görürüz. 1960’lı yıllarda dolar 3 liradan 9 liralara yükseltildi. Sebep Amerika’nın emrinin yerine getirilmeyerek, Türkiye’de haşhaş ekiminin yolunun açılması. Aynı sıkıntıları 1990’lı yıllarda da yaşadık. Dış güçler önümüzü kesmek istedikleri vakit ekonomik yaptırımlar ile ülkemizi vurdu. Türkiye ne zaman atılım yapsa karşımıza çıktılar. Türkiye’nin iç ekonomisini bozarak bir kaos ortamı yaratılmak isteniyor. Bu uzun vadede Amerika’nın da işine gelmez. Geçici bir ekonomik kaos yaratılmak isteniyor. Şunu kimse unutmasın Atatürk’ün de söylediği gibi: ‘’Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’’
Doğma büyüme Edirneli bir esnaf olarak Edirne’de gördüğünüz eksikler ve çözüm önerileriniz nelerdir?
Rasim Özgün: Edirne insanı ve dokusu ile çok değerli… Kültürlü insanların yaşadığı, kimsenin kimseye karışmadığı, birkaç yer hariç, saat kaç olursa olsun özgürce dolaşabileceğiniz bir şehir. Bu yüzden Edirneli olmak bizler için bir gurur kaynağı. Edirne şehirlerin sultanı, sultanların şehridir. Son dönemde şehirlerin sultanı derken duraksayıp, düşünür duruma geldik!  Edirne bu olmamalı. Halkımızın mahalli seçimlerdeki kararına elbette saygı duyuyoruz ama yatırım noktasında Edirne’miz maalesef gereken desteği almıyor. Bu da mahalli idarelerin beceri noksanlığından kaynaklanıyor. Şehrimizin dört tane sınır kapısı var. Bunu hiç ama hiç değerlendiremiyoruz. Hanlarımız, hamamlarımız, kiliselerimiz ve olağanüstü camilerimiz var ama gereken ihtimamı göstermiyoruz. Turizmden yeteri kadar nasibimizi alamadığımız gibi, değerlerimizi koruyup, reklamını bile yapamıyoruz. Kırkpınar eskisi kadar şatafatlı, büyük ve kalabalık olmuyor. Kakava son yıllarda çok fazla turist çekiyor. Ama önemli olan çok turist gelmesi değil. Gelen turistlerin buradan memnun ayrılması. Kakava’dan ayrılanların birçoğu şehrimizden lanet ederek ayrıldı! Organizasyon konusunda büyük sıkıntılar yaşandı. Konaklama sorunu had safhada idi, insanlar otellerde yer bulamadı, park ve bahçelerde sabahlayanlar oldu. Bir Edirneli olarak tüm bu olanlardan icap duyuyorum. Belediye her şeyin altından nasıl kalkacak? Valilik, üniversite, ticaret ve sanayi odası, kültür turizm müdürlüğü… Bütün kurumlar böyle organizasyonlarda birlikte hareket etmeli. Sonuç olarak reklam ve yatırım konusunda büyük eksikler mevcut. Arda, Tunca ve Meriç nehirlerinden yeteri kadar istifade edemiyoruz. İtalya’daki Venedik’in ne kadar turist çektiği malum. Biz neden bir Venedik yaratamıyoruz? Köprülerimizin trafiğe kapatılması da yanlış. Çare olmaz. Zaten tonajı yüksek araçlar köprülerden geçmiyor. Köprülerinizi trafiğe kapatırsanız esnafta, turistler de, burada yaşayan halkta büyük sıkıntı çeker; nitekim esnaf arkadaşlarımız bundan çok etkilendi. Az önce de söylediğim gibi olanı yıkmak yerine, olana alternatif üretmek, yeni güzergâhlar belirlemek lazım. Nehirlerin debisini, yatağını düşürüp, nehir boylarına turistlik yatırımlar teşvik edilirse sorunlar ortadan kalkacaktır. Edirne turizm yanında memur ve tarım kentidir. Her esnafın da tarım ile bağlantısı var. Öyle ise üç saç ayağımız olmalı. Bu üç meslek grubu üzerine yatırımlar yapılmalı. Şehir planlamasına ihtiyacımız var. Profesyonel kişiler, Edirne’yi aslına uygun hale getirmeli. Yani tarihi evler yenilenmeli, aslına uygun hale getirilmeli, butik otel, kafeterya, restoran gibi amaçlarla kullanılmalı. Yeni yapılan binalar da eski binalara uygun yapılmalı. Aynı zamanda yeni yerleşim yerlerinin altyapısı da modern bir kente uygun hale getirilmeli. Edirne’nin tarihi yapısına uymayan, estetik kaygıdan uzak beton binalar, çöken yollar ve yağmur yağdığında taşan kanallar ile Edirne’ye ihanet ediyoruz. Biz üniversite şehriyiz. 1982’de kurulmuş Trakya Üniversitesi şehirle iç içe değil, öğrenci potansiyelinden yararlanmaktan uzak.
Eski evlerin restore edilmesi gerektiğini söylemiştim. Bu sorun doğal olarak en çok Kaleiçi bölgesinde yoğunlaşıyor. Kaleiçi’nde en büyük sorun tarih kokan evlerin mezbelelik olarak turistleri karşılaması. Eskiden Kaleiçi’nde ev bulamazdınız, o bölge Edirne’nin en modern yeri olarak öne çıkıyordu. Mevcut hükümet acilen bu konakların yenilenmesine el atmak zorunda. Tarihimize sahip çıkmak zorundayız. Tarihi, o tarihi konaklara benzetebiliriz. O evler bir çökerse, tarihiniz de çöker. Bir daha da iflah olmaz. Sivil toplum kuruluşları ve Edirne devleti temsil eden kurumlar bu işe el atsın, bu konakları eğlence merkezi, kafe, restoran, butik otel haline getirelim. Edirne’nin en eski yerleşim yerini, göğsümüzü kabartan bir hale getirelim. Bu hepimizin isteği. Kurumlar birbiri ile rekabet ederse, onun onayladığı projeyi, diğeri iptal ederse; örneğin anıtlar kurulu ile valilik rekabet ederse olan tarihimize, konakları satın alan müteşebbislere olur. Tarihimizde mezbelelik olarak kalır. Türkiye’nin Safranbolu, Odunpazarı gibi örnekleri var. Gidelim örnekleri inceleyelim. Şahıslar, belediye, valilik, anıtlar kurulu, sivil toplum kuruluşları el ele versin. TOKİ’de bu işe el atabilir. Yeter ki istensin ve güçlü bir şekilde dile getirilsin. Bunun yanında Küçükpazar mahallesini de turizme kazandırmalıyız. Orada değerlendirilmeye açık çok ciddi bir alan var. Burada yaşayan insanları da topluma kazandırmak zorundayız. Onlar da bizim insanımız. Hakir görmek, ötekileştirmek bize yakışmaz. Uyuşturucu satıyorlarsa, bu bir suç ama bu insanları suça iten de bizleriz, onlara sahip çıkmadığımız için. Muradiye Camii’nin olduğu bölgede eskiden Mevlevi tekkesinin olduğunu biliyoruz. Neden bu kültür tekrar ön plana çıkartılmasın? Eski projeleri canlandırmak çok mümkün.
Atıl durumda bulunan ev güvenlik sorunu demek, insanların sokaklarda rahatça dolaşamaması demek. Yıllar önce Kaleiçi’nde, gece gündüz hiç fark etmez, gönlünüzce dolaşırdınız. Bugün önünüze tinerci, balici çıkacak korkusu ile özellikle geceleri adım atamayacağınız yerler var. Hangi köşeden kimin çıkacağı belli değil. Siz tarihinize sahip çıkmadığınızda halkı da etkileyen güvenlik gibi zaaflar oluşuyor. Uyuşturucu belası Edirne’de de son yıllarda iyiden iyiye arttı. Bu sorunu artmadan çözmek zorundayız. Gençlerin bu bataklığa batması çok üzücü. Bu gençleri spor gibi aktivitelerle ve en önemlisi istihdam ederek hayata döndürmek vazifemiz.
Edirne bir tarım kenti. Esnaflığınızın yanında bir çiftçi olarak, Edirne’deki tarımla alakalı neler söylersiniz? Ektiğinizin karşılığını alabiliyor musunuz?
Rasim Özgün: Çok şükür devletin verdiği katkılar ile ektiğimizin karşılığını alıyoruz. Gerçekçi olalım. Hükümete eleştiri yapmak için eleştiri yapmak ne kadar doğru? Son yıllarda çiftçiye inanılmaz destek veriliyor. Son bir ayda gübre fiyatı inanılmaz yükseldi o yüzden son bir ayı çıkartarak söylüyorum, devletimiz çiftçi için imkânları dâhilinde elinden geleni yapıyor. Gerek tarım, gerek hayvancılık gerekse de mazot konusunda devletimiz çiftçinin yanında olmaya çalışıyor. Alternatif tarım üzerine de yoğunlaşmak gerekiyor. Bakın kanola ciddi manada destekleniyor son zamanlarda. Çiftçi alternatif ürünlere yönelirse daha karlı olacak ve çiftimiz emeğinin karşılığını alacaktır. Edirne’de lavanta da ekilmeye başlandı. Lavanta ekimine de ağırlık vermeliyiz. Edirne’de lavanta günleri yapıldı. Bu turizme de büyük ivme kazandıracaktır. Ceviz ve badem gibi ürünlere de yatırım yapmak durumundayız. İnanın çok karlı bir yatırım olacaktır. Çiftçilerimize naçizane bir fikir vermek isterim. Toprağı 50-100 dönüm arası değişenler hayvancılık yapsınlar. Hayvan yemi üretsinler, yonca ve mısır üretsinler, arazilerinde. 300 dönümden az arazisi olanlar tarım yapmak isteyince illa ki verdiğinin karşılığını almakta zorlanır.
Toprağımızı değerlendirmek zorundayız. Edirne’den çok sayıda toprak alımı yapılıyor. Bazen iyi fiyat vererek, bazen de yok pahasına Edirne’nin toprakları satılıyor. Satın alanlar yerli kimseler ama arkalarında kim var açıkçası merak ediyorum. Toprağa sahip çıkmak için de toprağınızı ekip, biçmek, değerlendirmek zorundasınız.
Tarımdan bahsederken köylerdeki genç nüfusun azalmasından da bahsetmek durumundayız. Bu şu an Edirne’nin de problemi. Yakın gelecekte Türkiye’nin de problemi olacak. Köylerimize bakıyorum, genç nüfus gittikçe azalıyor. Doğum oranları düştü ve insanlar tek çocukla yetiniyorlar. Pek tabi geçim şartları dolayısıyla bunu normal karşılıyorum ama menfi etkileri olduğunu da unutmamak lazım. İnsanlar köylerden kente göç ederse, genç nüfus köylerde barınmaz ise, tarımla uğraşacak insan da kalmaz. Eskiden her köyde hayvan bakılır, tarla ekilirdi. Edirne’nin çevresindeki köylere gidip, bakın. Herkes Edirne’ye ya da büyük şehre kaçmanın derdinde. Hayvancılık yapan da az, tarım ile uğraşanların sayısı da gitgide düşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder