Rasim
Özgün: “Edirne’nin
tarihi yapısına uymayan, estetik kaygıdan uzak beton binalar, çöken yollar ve
yağmur yağdığında taşan kanallar ile Edirne’ye ihanet ediyoruz.”
• Rasim Özgün, Edirne’nin Süloğlu, Akardere köyü
doğumlu. Bir süre memurluk yaptıktan sonra esnaf olarak çalışmaya devam etti.
SGK’dan emekli ve Üç Şerefeli Cami çay bahçesinin işletmeciliğini yapıyor. Gençliğinden
itibaren günümüze kadar birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görevlerde
bulundu. Şu anda da AK Parti Edirne İl Yönetiminde görev yapıyor. “Ben sivil
toplum kuruluşlarında ve siyasi partilerde aktif görev almayı insanlara hizmet
etmenin vesilesi olarak kabullendim. Bu görevleri hiçbir zaman iş değil görev
olarak gördüm.” diyor.
► Ülkemizde
yaşanan ekonomik sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rasim Özgün: Dolar
ve Euro’daki yükseliş dış güçlerin ülkemizde oynadığı oyunla direkt ilgili.
Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda bunun sayısız örneğini görürüz.
1960’lı yıllarda dolar 3 liradan 9 liralara yükseltildi. Sebep Amerika’nın
emrinin yerine getirilmeyerek, Türkiye’de haşhaş ekiminin yolunun açılması. Aynı
sıkıntıları 1990’lı yıllarda da yaşadık. Dış güçler önümüzü kesmek istedikleri
vakit ekonomik yaptırımlar ile ülkemizi vurdu. Türkiye ne zaman atılım yapsa
karşımıza çıktılar. Türkiye’nin iç ekonomisini bozarak bir kaos ortamı
yaratılmak isteniyor. Bu uzun vadede Amerika’nın da işine gelmez. Geçici bir
ekonomik kaos yaratılmak isteniyor. Şunu kimse unutmasın Atatürk’ün de
söylediği gibi: ‘’Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’’
► Doğma
büyüme Edirneli bir esnaf olarak Edirne’de gördüğünüz eksikler ve çözüm
önerileriniz nelerdir?
Rasim Özgün: Edirne
insanı ve dokusu ile çok değerli… Kültürlü insanların yaşadığı, kimsenin
kimseye karışmadığı, birkaç yer hariç, saat kaç olursa olsun özgürce
dolaşabileceğiniz bir şehir. Bu yüzden Edirneli olmak bizler için bir gurur
kaynağı. Edirne şehirlerin sultanı, sultanların şehridir. Son dönemde
şehirlerin sultanı derken duraksayıp, düşünür duruma geldik! Edirne bu olmamalı. Halkımızın mahalli
seçimlerdeki kararına elbette saygı duyuyoruz ama yatırım noktasında Edirne’miz
maalesef gereken desteği almıyor. Bu da mahalli idarelerin beceri
noksanlığından kaynaklanıyor. Şehrimizin dört tane sınır kapısı var. Bunu hiç
ama hiç değerlendiremiyoruz. Hanlarımız, hamamlarımız, kiliselerimiz ve
olağanüstü camilerimiz var ama gereken ihtimamı göstermiyoruz. Turizmden yeteri
kadar nasibimizi alamadığımız gibi, değerlerimizi koruyup, reklamını bile
yapamıyoruz. Kırkpınar eskisi kadar şatafatlı, büyük ve kalabalık olmuyor.
Kakava son yıllarda çok fazla turist çekiyor. Ama önemli olan çok turist
gelmesi değil. Gelen turistlerin buradan memnun ayrılması. Kakava’dan
ayrılanların birçoğu şehrimizden lanet ederek ayrıldı! Organizasyon konusunda
büyük sıkıntılar yaşandı. Konaklama sorunu had safhada idi, insanlar otellerde
yer bulamadı, park ve bahçelerde sabahlayanlar oldu. Bir Edirneli olarak tüm bu
olanlardan icap duyuyorum. Belediye her şeyin altından nasıl kalkacak? Valilik,
üniversite, ticaret ve sanayi odası, kültür turizm müdürlüğü… Bütün kurumlar
böyle organizasyonlarda birlikte hareket etmeli. Sonuç olarak reklam ve yatırım
konusunda büyük eksikler mevcut. Arda, Tunca ve Meriç nehirlerinden yeteri
kadar istifade edemiyoruz. İtalya’daki Venedik’in ne kadar turist çektiği
malum. Biz neden bir Venedik yaratamıyoruz? Köprülerimizin trafiğe kapatılması
da yanlış. Çare olmaz. Zaten tonajı yüksek araçlar köprülerden geçmiyor.
Köprülerinizi trafiğe kapatırsanız esnafta, turistler de, burada yaşayan halkta
büyük sıkıntı çeker; nitekim esnaf arkadaşlarımız bundan çok etkilendi. Az önce
de söylediğim gibi olanı yıkmak yerine, olana alternatif üretmek, yeni
güzergâhlar belirlemek lazım. Nehirlerin debisini, yatağını düşürüp, nehir
boylarına turistlik yatırımlar teşvik edilirse sorunlar ortadan kalkacaktır.
Edirne turizm yanında memur ve tarım kentidir. Her esnafın da tarım ile
bağlantısı var. Öyle ise üç saç ayağımız olmalı. Bu üç meslek grubu üzerine
yatırımlar yapılmalı. Şehir planlamasına ihtiyacımız var. Profesyonel kişiler,
Edirne’yi aslına uygun hale getirmeli. Yani tarihi evler yenilenmeli, aslına uygun
hale getirilmeli, butik otel, kafeterya, restoran gibi amaçlarla kullanılmalı.
Yeni yapılan binalar da eski binalara uygun yapılmalı. Aynı zamanda yeni
yerleşim yerlerinin altyapısı da modern bir kente uygun hale getirilmeli.
Edirne’nin tarihi yapısına uymayan, estetik kaygıdan uzak beton binalar, çöken
yollar ve yağmur yağdığında taşan kanallar ile Edirne’ye ihanet ediyoruz. Biz
üniversite şehriyiz. 1982’de kurulmuş Trakya Üniversitesi şehirle iç içe değil,
öğrenci potansiyelinden yararlanmaktan uzak.
Eski
evlerin restore edilmesi gerektiğini söylemiştim. Bu sorun doğal olarak en çok
Kaleiçi bölgesinde yoğunlaşıyor. Kaleiçi’nde en büyük sorun tarih kokan evlerin
mezbelelik olarak turistleri karşılaması. Eskiden Kaleiçi’nde ev bulamazdınız,
o bölge Edirne’nin en modern yeri olarak öne çıkıyordu. Mevcut hükümet acilen
bu konakların yenilenmesine el atmak zorunda. Tarihimize sahip çıkmak
zorundayız. Tarihi, o tarihi konaklara benzetebiliriz. O evler bir çökerse,
tarihiniz de çöker. Bir daha da iflah olmaz. Sivil toplum kuruluşları ve Edirne
devleti temsil eden kurumlar bu işe el atsın, bu konakları eğlence merkezi,
kafe, restoran, butik otel haline getirelim. Edirne’nin en eski yerleşim
yerini, göğsümüzü kabartan bir hale getirelim. Bu hepimizin isteği. Kurumlar
birbiri ile rekabet ederse, onun onayladığı projeyi, diğeri iptal ederse; örneğin
anıtlar kurulu ile valilik rekabet ederse olan tarihimize, konakları satın alan
müteşebbislere olur. Tarihimizde mezbelelik olarak kalır. Türkiye’nin Safranbolu,
Odunpazarı gibi örnekleri var. Gidelim örnekleri inceleyelim. Şahıslar, belediye,
valilik, anıtlar kurulu, sivil toplum kuruluşları el ele versin. TOKİ’de bu işe
el atabilir. Yeter ki istensin ve güçlü bir şekilde dile getirilsin. Bunun
yanında Küçükpazar mahallesini de turizme kazandırmalıyız. Orada
değerlendirilmeye açık çok ciddi bir alan var. Burada yaşayan insanları da
topluma kazandırmak zorundayız. Onlar da bizim insanımız. Hakir görmek,
ötekileştirmek bize yakışmaz. Uyuşturucu satıyorlarsa, bu bir suç ama bu
insanları suça iten de bizleriz, onlara sahip çıkmadığımız için. Muradiye
Camii’nin olduğu bölgede eskiden Mevlevi tekkesinin olduğunu biliyoruz. Neden
bu kültür tekrar ön plana çıkartılmasın? Eski projeleri canlandırmak çok
mümkün.
Atıl
durumda bulunan ev güvenlik sorunu demek, insanların sokaklarda rahatça dolaşamaması
demek. Yıllar önce Kaleiçi’nde, gece gündüz hiç fark etmez, gönlünüzce
dolaşırdınız. Bugün önünüze tinerci, balici çıkacak korkusu ile özellikle
geceleri adım atamayacağınız yerler var. Hangi köşeden kimin çıkacağı belli
değil. Siz tarihinize sahip çıkmadığınızda halkı da etkileyen güvenlik gibi
zaaflar oluşuyor. Uyuşturucu belası Edirne’de de son yıllarda iyiden iyiye
arttı. Bu sorunu artmadan çözmek zorundayız. Gençlerin bu bataklığa batması çok
üzücü. Bu gençleri spor gibi aktivitelerle ve en önemlisi istihdam ederek
hayata döndürmek vazifemiz.
► Edirne
bir tarım kenti. Esnaflığınızın yanında bir çiftçi olarak, Edirne’deki tarımla
alakalı neler söylersiniz? Ektiğinizin karşılığını alabiliyor musunuz?
Rasim Özgün: Çok
şükür devletin verdiği katkılar ile ektiğimizin karşılığını alıyoruz. Gerçekçi
olalım. Hükümete eleştiri yapmak için eleştiri yapmak ne kadar doğru? Son
yıllarda çiftçiye inanılmaz destek veriliyor. Son bir ayda gübre fiyatı
inanılmaz yükseldi o yüzden son bir ayı çıkartarak söylüyorum, devletimiz
çiftçi için imkânları dâhilinde elinden geleni yapıyor. Gerek tarım, gerek
hayvancılık gerekse de mazot konusunda devletimiz çiftçinin yanında olmaya
çalışıyor. Alternatif tarım üzerine de yoğunlaşmak gerekiyor. Bakın kanola
ciddi manada destekleniyor son zamanlarda. Çiftçi alternatif ürünlere yönelirse
daha karlı olacak ve çiftimiz emeğinin karşılığını alacaktır. Edirne’de lavanta
da ekilmeye başlandı. Lavanta ekimine de ağırlık vermeliyiz. Edirne’de lavanta
günleri yapıldı. Bu turizme de büyük ivme kazandıracaktır. Ceviz ve badem gibi
ürünlere de yatırım yapmak durumundayız. İnanın çok karlı bir yatırım
olacaktır. Çiftçilerimize naçizane bir fikir vermek isterim. Toprağı 50-100
dönüm arası değişenler hayvancılık yapsınlar. Hayvan yemi üretsinler, yonca ve
mısır üretsinler, arazilerinde. 300 dönümden az arazisi olanlar tarım yapmak
isteyince illa ki verdiğinin karşılığını almakta zorlanır.
Toprağımızı
değerlendirmek zorundayız. Edirne’den çok sayıda toprak alımı yapılıyor. Bazen
iyi fiyat vererek, bazen de yok pahasına Edirne’nin toprakları satılıyor. Satın
alanlar yerli kimseler ama arkalarında kim var açıkçası merak ediyorum. Toprağa
sahip çıkmak için de toprağınızı ekip, biçmek, değerlendirmek zorundasınız.
Tarımdan
bahsederken köylerdeki genç nüfusun azalmasından da bahsetmek durumundayız. Bu
şu an Edirne’nin de problemi. Yakın gelecekte Türkiye’nin de problemi olacak.
Köylerimize bakıyorum, genç nüfus gittikçe azalıyor. Doğum oranları düştü ve
insanlar tek çocukla yetiniyorlar. Pek tabi geçim şartları dolayısıyla bunu
normal karşılıyorum ama menfi etkileri olduğunu da unutmamak lazım. İnsanlar
köylerden kente göç ederse, genç nüfus köylerde barınmaz ise, tarımla uğraşacak
insan da kalmaz. Eskiden her köyde hayvan bakılır, tarla ekilirdi. Edirne’nin
çevresindeki köylere gidip, bakın. Herkes Edirne’ye ya da büyük şehre kaçmanın
derdinde. Hayvancılık yapan da az, tarım ile uğraşanların sayısı da gitgide
düşüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder