Prof. Dr. Osman İnci:
“Edirne’nin kendisi başlı başlına müzedir. Edirne’nin daha iyi olmasını
istiyorsak valilik, belediye, rektörlük ve diğer kurumlar ortak hareket etmeli.
•
Prof. Dr. Osman İnci, Malatya Akçadağ doğumlu. İlk ve
ortaokulu Akçadağ’da bitirdi, daha sonra İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nden
mezun oldu. Çapa Tıp Fakültesini bitirince kısa süre çalıştı, ihtisasa girerken
Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldı ve Türk Silahlı Kuvvetlerine doktor lazım olduğu
için ihtisasa başlayan arkadaşları ile beraber askere gitti. Bazı arkadaşları
gemilerde, komando birliklerinde ve Kıbrıs’da görev aldılar. Askerlik dönüşü
Edirne Tıp adına Cerrahpaşada Patoloji ihtisası bitirdi, daha sonra da Üroloji
alanında ihtisas yaptı. Üroloji ihtisasının son bir buçuk yılını Trakya
Üniversitesinde tamamladı. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesine döndü ve sınavla uzmanlık hakkı kazandı. 10 ay Trakya
Üniversitesi’nde uzman kadrosunda görev yaptıktan sonra, Yrd. Doç. olarak
ataması yapıldı. 1988 de Doçent, 1994 yılında da Profesör oldu. 1992-1994
yıllarında görevine Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde başhekim
olarak devam ettirdi. 1996 -2004 yıllarında 2 dönem Trakya Üniversitesine
Rektörü olarak görev yaptı. YÖK
bünyesinde de Tıp Sağlık Eğitim Konseyi Başkanlığı yaptı. Hâlihazırda Edirne
Ekol Hastanesinde hastalarına hizmet veriyor. Edirne’nin Karaağaç semtinde
bulunan Osman İnci Müzesinde 36 yıldır biriktirdi sanat eserlerini sergiliyor.
► Trakya
Üniversitesi’nin 1982 yılında kurulduğunu biliyoruz. Ancak Tıp Fakültesinin
kuruluş tarihi olarak Beyazıt Sağlık Külliyesi’nin kuruluş tarihini almak
gerekmez mi?
Prof. Dr. Osman İnci: Aslında
Tıp Fakültesinin kuruluş tarihi 1974’tür. Ancak dediğinize katılıyorum. Nasıl ki
İstanbul Üniversitesi Fatih Külliyesinin kuruluşu olan 1453’ü temel alıyorsa,
biz de bahsettiğiniz Tıp Medresesini kuruluş tarihi olarak temel almak
zorundayız.
► 36
yıldır Edirne’de görev yapmakta olan çok önemli bir tıp hekimisiniz. İşin
erbabına soralım: Edirne’de Sağlık Turizminin gelişmesi için neler yapılabilir?
Prof. Dr. Osman İnci: Bu soruyu sormakta çok geç kaldık. Bu soruyu
ilk defa 1990’lı yıllarda sormuştuk aslında. Bizim şöyle bir özelliğimiz var:
Gölgesi Bulgaristan’a değen Tıp Fakültesi Hastanesiyiz biz. Güneş doğduğunda
hastanemizin gölgesi Bulgaristan’a düşüyor. Biz aslında hastaneyi kurarken ve
dizayn ederken sağlık turizmine göre kurduk. Bu soruyu çok önce sorduk, dediğim
gibi. 1999 yılında Üniversite Hastanesi yapımı bitirildi ve tümü hizmete girdi.
1100 yataklı hastaneyi çağdaş anlayışla ve bazı uzmanlık dallarını, tanı
yöntemlerini geliştirerek doldurabileceğimizi ve yurt dışına da sağlık hizmeti
sunmayı planladık. Hasta yakınlarının yararlanacağı otel-misafirhane kurduk. Üniversite
Ortopedi ve Travmatoloji çok iyi olmak zorunda. Başta Balkan ülkeleri, sonra da
Almanya’dan gelen gurbetçilerin uğrak yeri olan Edirne için bu olmazsa
olmazımızdı, zira trafik kazaları maalesef yaygındı. Ayrıca Onkoloji bölümünü
çok iyi duruma getirmek zorunda idik. Çünkü kanser tedavisini hem önleme, hem
cerrahi, hem ilaç tedavisinin yapılacağı bir sistem kurmaya çalıştık. Bu
sacayağının üçüncüsü de Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisidir. Bu sistemi iyi
kurmaya gayret ettik. O dönemlerde Bulgaristan, Kosova, Yunanistan, Makedonya
gibi bölgelerden de hasta aldık. Gelip, bizim hastanemizde tedavi oldular.
Bugün de Balkan ülkelerinden gelen hastalarımız var ve bizlerden çok memnunlar.
Ayrıca Edirne çevresindeki birçok il ve ilçede eskiden bizimle çalışan, bizim
yetiştirdiğimiz arkadaşlar mevcut. Şunu söylemek istiyorum, bizim bunu yapacak
potansiyelimiz fazlasıyla mevcut. Ancak özel sektör olarak daha büyük bir
hastanemiz olsa, daha fazla hizmet üretebileceğimiz kanaatindeyim. Özel
hastanede yurtdışı gelen hastalara başarılı sağlık hizmeti veriyoruz. Yatak sayısı fazla olsa daha fazla hastaya
sağlık hizmeti sunulabileceği kanısındayım. Sağlık Kurumlarının bu işe ön ayak
olması ve yaptığı çalışmaları kamuoyu ile basın ile paylaşması gerekiyor. Birden fazla Hasta refakatçisinin kalabileceği
alanlar da yaratmak gerekiyor. Sistemli bir çalışma yapılırsa bizim yaptığımız
sağlık turizminin kat kat fazlası yapılır.
► Edirne
Turizmi ile Alakalı Neler Söylemek İstersiniz? Ne gibi eksikler var size göre?
Prof. Dr. Osman İnci: Edirne’de
tarih, kültür turizmi var. Mimari turizmi açısından da şehrimiz muhteşem bir
yer. Bu hususta Mimarlık Fakültesinin de geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Edirne sivil mimari örneği bir kent, adeta bir laboratuar, atölye. Selimiye Camii, sinagog, eski camii ve diğer
anıt yapılar başlı başına incelenmesi gereken eserlerdir. Bunun için de
Mimarlık Fakültesini geliştirmek zorundayız. Yeni Edirne, merkezdeki Eski
Edirne’ye uygun yapılamadı. Maalesef estetik kaygılardan yoksun olarak Yeni
Edirne dizayn edildi. Yollar ve meydanlar çağdaş şehircilik anlayışından
yoksun. Yeni kurulan bir semtte çıkmaz sokak olur mu? Yeni Edirne’de var.
Örneğin Ekol hastanesinin etrafındaki Mahkeme ile kazanılan yeşil alana bina
yapıldı, yeşil alanlar büfe, işletme
kafeterya adı ile kiralandı. Çok ciddi sıkıntılar var. Bu sıkıntıları gidermek
için de başta mimarlık alanında olmak üzere yetişmiş elemana, insan gücüne ve
bilenleri dinlemeye ihtiyaç var. Biz Edirne ciğerini marka yapmayı başardık.
Ama peynir markasını Ezine’ye kaptırdık. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Recep Zıpkınkurt’a seçimi kazandığın da tebrik etmek vesilesiyle gittiğimde
aramızda geçen konuşmada: Bu şehre bir peynir müzesi kuralım sohbeti
geçti. KOMİLİ firması bir “zeytinyağı müzesi”
kuruyorsa, biz neden bunu yapmayalım? Geçmişten günümüze peynir yapımı
tanıtılsın, Hem peynir sergilensin, her
firmaya reyonlar verelim satış yapılsın, hem de şehrin reklamını, tanıtımını
yapalım.
Daha evvel şehrimizde görev yapan Vali Fahri
Bey Kaleiçi’ndeki evlere ihtimam göstermiş, evlerin birçoğunun bakımı yapılarak
basın-yayın kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine ve hatta Trakya
Üniversitesi bünyesine evler verilmişti. Maalesef Fahri Bey vefat ettikten
sonra yerine gelen vali bey aynı özeni göstermedi hatta Fahri Bey tarafından
bize(Üniversiteye) verilen İkiz evler Trakya Üniversitesinin elinden alınarak
başka bir kuruma verildi. Biz İkiz Evleri Trakya Üniversitesi olarak Edirne
Tarihini İnceleme Merkezi olarak kullanmak istiyorduk ve çalışmalarımızda da
epey mesafe kat etmiştik. Birçok defa katıldığım toplantılarda bu sıkıntıyı
gündeme getirdim, ama maalesef ciddiye alınmadı.
Kendi
müze projemi uygulamaya koymak için 10 yılda 4 Vali beye dosya götürdüm ve
başvuru yaptım. Amacım bir tarihi binanın tahsis edilmesi, bizde restorasyonunu
tamamlayıp Müzeyi açmaktı. Edirne Valileri Sayın Nusret Miroğlu, Sayın Mustafa
Büyük, Sayın Gökhan Sözer ve Sayın Hasan Duruer var. Ancak müze projem maalesef
görevdeki Edirne valileri tarafından değerlendirilmedi, yer vermediler ve
geride dönmediler. Trakya Üniversitesi rektörlüğü döneminde 4 müze kurulması
kararını alan kişiyim. Ciddiye alınmayı umuyordum. Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Burada bir şeyler yapmak, Edirne için çalışmak isteyen insanlara maalesef
yardımcı olunmuyor. Kervansarayımız var, mesela. Bana müze için orayı
verselerdi, girerdim ve gerekli masrafı yapardım. Ya da Sinagog’a girin
deselerdi, gereken işlemleri yapar, gerekli masrafı yapardım. Amacım buradaki
tarihi dokunun birisini daha yaşama katmaktı.
► Edirne’nin
Sorunlarına Dair Çözüm Önerileriniz Nelerdir?
Prof. Dr. Osman İnci: Edirne’nin
daha iyi olmasını istiyorsak valilik, belediye, rektörlük gibi bütün kurumlar
bir arada hareket etmek zorunda. Ayrıca kentte yaşamak kültürü insanlara doğru
anlatılmalı ve Edirne’de yaşayan insanlar nerede yaşadıklarını idrak edip, ona
göre davranmalı. Bu konuda ilk aklıma gelen seyyar satıcılar. Bakınız, Selimiye
UNESCO tarafından dünya kültür mirası eserleri arasında, muazzam bir eserdir.
Selimiye’nin kapısında gördüğüm manzaradan utanıyorum! İnsanları rahatsız eden
seyyar satıcılardan geçilmiyor, boncukçu, esansçı, tespihçiden geçilmiyor.
ARASTA’yı geziyorum. Kontrol edilmeyen, sağlıklı olup olmadığı belli olmayan
gıdalardan, naylon- plastikten malzemeden, aktarlardan geçilmeyen bir çarşı haline
gelmiş. Bu dükkânlara bir standart getirmek, kalite ortaya koymak zorundasınız.
Yine başka bir sorun, Edirne’ye misafir olarak gelen arkadaşlarınıza, konuklarınıza,
Saraçlar’da, Edirne’nin merkezinde gereğinde içki ikram edecek, nezih bir mekân
bulamıyoruz. İnsanların geceleri burada kalmasını nasıl sağlayacağız? Turistler
burada konaklamasını sağlamazsanız bir şey kazanamazsınız. Edirne’nin kendisi
başlı başlına müzedir. Rehberlik kursları kurmak zorundayız bu şehirde.
Sertifika sahibi, işinin ehli rehberler yetiştirmek zorundayız.
Kent
gezisini dizayn etmeliyiz. Mesela
Kaleiçi, tamamen araç trafiğine kapatmak zorundayız. Gündüzleri bilhassa oraya
araç girmemeli, insanlar rahat rahat gezmeli. Saraçların yakınına, Edirne’nin
merkezine katlı otoparklar kurmak zorundayız. Otopark başlı başına bir sorun.
Aracımı park edecek yer bulamıyorum gündüz vakti! Toplu taşımaya gelelim, ETUS
neden rakipsiz? Neden alternatif ulaşım şirketleri, Edirne ulaşımında yer
almıyor. İstanbul toplu taşıma sorununu Metrobüsler ile çözdü. Neden Edirne’de
ETUS yanında kamu kendi toplu taşıma araçlarını kaldırmıyor? ETUS da çalışır,
kamuya ait( Belediye) araçlarda çalışmalı, rekabet kaliteyi getirir.
İki
ülkeye komşu olan başka bir vilayet var mı? Böyle bir kentte yaşıyoruz,
Avrupa’ya kapı komşuyuz ama nimetlerden faydalanamıyoruz. Ayrıca Edirne’de
nehir kenarlarının halka açılması gerekiyor. Nehirlerin şu anki durumu bizi çok
üzüyor, kentin içinde 3 nehir var siz bir sandal, bir kayık gezintisi gördünüz
mü? Birçok Avrupa Şehri tek nehri kanallarla kentin merkezinde dolaştırıyor,
tekne turları düzenliyor, bu teknelerde yemek veya turizm hizmeti sunuyor. Biz neden yapamıyoruz? Yönetimler göreve plan
ve projelerle gelmeli, bu planlara term (zaman süresi) koymalı. Benim görüşüm
bir görev de en fazla 6 yıl iyi çalışabilirsiniz, devam ederseniz, Sonrasında
kendinizi tekrar etmeye başlarsınız, Demem o ki kişiler kendini vazgeçilmez
görmemeli.
► Osman
Hocam, Karaağaç’taki Müzenizden Bahsedelim. Müze fikri nasıl oluştu?
Prof. Dr. Osman İnci: Babam
1903, Annem 1908 doğumlu. Annem Arapça Kur’an okuyan dönemin ender
kadınlarından birisi. İki abim öğretmen okulu mezunu, diğeri de mühendis. Böyle
bir aileden geliyorum. Aslına bakarsanız sanat ve tıp iç içedir. Tıp en büyük
sanattır. Bir ressam da insan anatomisi bilmezse insanı layığıyla resmedemez.
İşim dolayısıyla sanat eserleri ile birlikte olmak, onları gözlemlemek her daim
hoşuma gitmiştir. 1981 yılından başlayarak, gücüm yettikçe eser aldım,
topladım. Sanatçı’nın imzası satar eseri, önemli sanatçıların eserlerini
toplamaya başladım. Rektörlüğüm döneminde gittiğim Balkan ülkelerinden de sanat
eserlerini toplamaya devam ettim. Lizbon, Madrid, Roma, Milano, Stockholm,
Kahire, Toronto, Moskova gibi merkezlerden ve tabii Balkan ülkelerinden birçok
eser topladım. Sanata olan sevgim yaşam tarzına dönüştü. Bu eserler evimde,
çatı katında kaldı uzun süre. Yıllardır aklımda bir müze kurmak vardı. Aileden
gelen anlayış, rektörlüğüm döneminde yaptığım müze kurma çalışmaları, sanat
sevgim ve aldığım eserlere olan tutkum birleşince böyle bir müze kurmak fikri
oluştu.
► Hocam,
Sizin Bakış Açınıza Göre Türk Milliyetçiliği Nedir?
Prof. Dr. Osman İnci: Atatürk
milliyetçiliğidir. Atatürk milliyetçiliğine göre bu ülkenin sınırları
içerisinde yaşayan herkes Türk’tür. Bu ülke kurulurken mücadele eden herkes
Türk’tür. Şehitliklere gidip, doğum yerlerine baktığınız zaman bunu görürsünüz.
Bu ülkenin kurucu idaresi ve felsefesi budur. Türkiye Cumhuriyeti Devletine
yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes bu ülkenin birinci derecede yurttaşıdır.
Devlette yurttaşı için vardır. Yurttaşının hak ve Hukuk’unu en üst düzeyde
gözetmek ve korumak Devletin temel görevidir, eşitlik ve liyakat esastır. Yurttaş
da devletine olan sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder